ÖzgüN SenaryolaR
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

ÖzgüN SenaryolaR

Buradan aklınızdaki, yazmış olduğunuz senaryolarınızı paylaşabilir ve senaryolar üzerinden yorum yapabilirsiniz...
 
AnasayfaKapıGaleriLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Dert Ortağım; ŞAŞA

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
byzklbk
Acemi Senarist
Acemi Senarist
byzklbk


Mesaj Sayısı : 16
Kayıt tarihi : 10/04/13
Yaş : 29
Nerden : BARTIN/MERKEZ

Dert Ortağım; ŞAŞA Empty
MesajKonu: Dert Ortağım; ŞAŞA   Dert Ortağım; ŞAŞA Icon_minitimeÇarş. Nis. 10, 2013 7:13 pm

☺️ŞAŞA☺️

•ÖN SÖZ•

•••


"Merhaba! Benim adım Balım. İlk defa günlük yazıyorum. Yani, şu andan itibaren yazmaya başlıyorum. Pek, bilmem cümlelerimi nasıl kurarım ama; yaşadığım olayları, acıları, aşkları vs. her şeyi bir şekilde seninle paylaşmaya çalışacağım. Şimdi nasıl başlasam; Sevgili Günlük, aslında sana da bir isim bulmak lazım. Yani, cümlenin başında "Sevgili günlük" diye değilde, her cümlelerimde seni kullanabilmem için bir isim olması lazım. Yani, ben dertlerimi, acılarımı, mutluluğumu seninle paylaşırken "günlük" diye değil de; benim koyduğum isimle bahsetmek isterim. Çünkü "günlük" artık çok basitleşti. Senin adın..Şaşa olsun. Beğendin mi? Ben beğendim doğrusu. Evet Şaşa. Seninle tanıştığıma memnun oldum. Artık benim dertlerime, acılarıma, daha doğrusu bütün yaşadıklarıma şahit olacak arkadaşımsın. Sevgili Şaşa, yarın okulumun ilk günü... Ortam farklı ve ben uyum sağlamaya nasıl çalışacağım bilmiyorum. Annem ile babam boşandı ve ben babamla kalıyorum. Annemi seviyorum, ama babamı da seviyorum. Onlar, anlaşamadık deseler bile, ben bu ayrılığın benim yüzümden olduğunu biliyorum. Annem beni bile istemedi, gitti sadece. Babam daha fazla dayanamadı ve İstanbul'a taşındık. Son senem ve bu son seneyi İstanbul'da bitireceğim. Bu günlüğü yazmamında sebebi, yalnız olmam. Burada hiç arkadaşlarım yok. Dertlerimi paylaşacağım, beni teselli edecek, içimdekileri dökeceğim dert ortağım yok ve ben bir yol bulup seninle karşılaştım. Evet Şaşa, hayatımın yarısını az-biraz biliyorsun. Ama şu andan itibaren geçmişi silip, geleceğime bakıyorum. Geleceğimde olacak olayları sana anlatmak için sabırsızlanıyorum inan. Görüşürüz Şaşa, iyi geceler." diyerek derin uykuya daldı Balım. Yarın zihinde olması ve güzelce uykusunu alması gerekiyordu. Şimdi ilk günden arkadaşlık edinmişti. Şimdiden dertlerini paylaşmaya başlamıştı bile.


☺️•••☺️

☺️BALIM URGAN: "Günlük yazmak bana göre değil, ama yalnızlığı hissetmemek için yanımda bir arkadaş olması gerektiğini düşünüyorum. İyi ki varsın Şaşa. " 17 yaşında, ailesi boşanmış, İzmir'den İstanbul'a yerleşmiş, babasıyla beraber yaşıyor. Ailesinin ayrılığını kendisine bağlıyor. Ve kendini çok yalnız hissediyor, bu yüzden günlük tutuyor. Ona Şaşa ismini verdi.

☺️•••☺️

☺️AYHAN URGAN: "O kendini ne kadar yalnız hissetse de, değil. Ben varım. Onun için her şeye varım ben. Ona bir şey olmasın yeter." 42 yaşında, başkomiser, Balım'ın babası. Eşinden ayrıldıktan sonra kızıyla beraber İstanbul'a taşındılar. Kızı ne kadar "benim yüzümden ayrıldılar" diye düşünse de, başka sebeplerten ötürü boşandılar.


☺️•••☺️

☺️GİRAY BAYKAN: " 'Aşk bana uğrayacak ha, şaşarım!' Ne yalancıyım lan. Aşık oldum!" 17 yaşında, babası ileri gelen zenginlerden BAYKAN HOLDİNG'İN sahibi ERDAL BAYKAN'ın oğlu. Babasının paralarına güvenen, zipidi, şımarık, çapkın bir kişiliği vardır. Aşk, onun için sıradan basit, eğlencevi bir şeydir. Ama bu düşünceleri değiştirecek birisi çıkar mı, orası bilinmez. Sevgiye muhtaç birisi, hayatının bütününü hep para yiyerek yaşamış, annesinin her gün kuaförde olması, babasının hep işte olması onu yalnızlığa itekliyor. O ise, hayatını istediği gibi yaşıyor. İlgisizlik, savurganlık, çapkınlık, hep bunların en önde gelen hayatı.


"Şimdilik bu kadar karakterler yeter. İleri başlayacağım bölümlerde, diğer karakterleri de tanıyacaksınız."



Bunu ben daha önceden yazmıştım. Smile Umarım beğenirsiniz. Yazdığım bütün bölümleri ekleyeceğim.[i][center]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
byzklbk
Acemi Senarist
Acemi Senarist
byzklbk


Mesaj Sayısı : 16
Kayıt tarihi : 10/04/13
Yaş : 29
Nerden : BARTIN/MERKEZ

Dert Ortağım; ŞAŞA Empty
MesajKonu: Dert Ortağım; ŞAŞA   Dert Ortağım; ŞAŞA Icon_minitimeÇarş. Nis. 10, 2013 7:15 pm

1. BÖLÜM

"Merhaba Şaşa. Seninle ilk defa bir anımı paylaşacağım ve bunun için çok heyecanlıyım. Bugün okulda ilk günümdü. Neler olduğunu bilemezsin. Babam beni okula bıraktı ve arabadan indiğimde herkes bana bakıyordu. Neden olduğunu bilmiyorum. Babama "iyi işler" dileyip hemen okula girdim. Sınıfımı bilmiyordum ve bana yardımcı olabilecek kimse yoktu. Kapıda duran nöbetçi öğrenciye doğru yöneldim.
"Merhaba. Ben bu okulda yeniyim ama sınıfımı bilmiyorum. Yardımcı olabilecek birini biliyor musunuz?" Kız, bana bakarak, beni aşağıdan yukarıya doğru süzdü. Sonra tam cevap verecekken uzun boylu, orta yaşlarda bir adam geldi yanımıza. Sonra bana doğru baktı.
"Sen yeni öğrenci olmalısın. Gel, seni sınıfına doğru eşlik edeyim." diyerek eliyle yolu gösterdi.
"Teşekkür ederim." diyerek onu takip ettim. Koridorda kimse yoktu, herkes sınıfına doğru çekilmiş, derslerine başlamışlardı. Ben hala öğretmeni takip ediyordum koridor boyunca. Merdivenden çık, çık, çık bitmedi. En sonunda koridordan dümdüz ilerledik. Sonra bir kapının önünde durduk. Öğretmen kapıyı tıkladı önce sonra sınıfa girdi. Ben ise, hala dışarıdayım. Hangi sınıf diye yukarıya baktığımda 12TM yazıyordu. Tamam, kaçıncı kat- gerçi bilmiyorum kaçıncı kat ama kaç tane merdiven olduğunu saydım-ta olduğunu, sınıfımı öğrenmiş oldum. Uzun boylu olan öğretmen beni içeriye davet etti. Sanki kendimi dünyaca ünlülerin podyuma çıkmaları gibi hissettim. Biraz utangaç, çekingenlikle beraber içeri girdim. Sınıfa doğlu gülümsememle eşlik ediyordum. Ama karşımdakiler, sanki bir uzaylı görmüş gibi bakıyorlar. Arka sıradaki 3'lü dışında...Onlar buralı bile değildi. Kendi aralarında konuşuyorlar, gülüyorlar; ama onlardan birisi tenezzül edip baktı bana. Gerçi umurumda değil bakmaları da, garipsedim doğrusu. Ona bakan kişi, kumral yakışıklı bir çocuktu. Onunla beraber sınıfa eşlik eden öğretmen sınıftan ayrıldı ve esmer zayıf olan kadın bana baktı ve ardından sınıfa doğru yöneldi.
"Bu arkadaşımız Balım." demesiyle arkadaki bana bakan o kumral çocuk gülmeye başladı.
"Sessiz olun!" diye bağırdı öğretmen. O, kumral çocuk ayağa kalktı.
"Hocam, 'Balım' isminde isim mi olur?" diyerek alaycı gülüşünü gösterdi. Onunla beraber herkes gülmeye başladı. Öğretmen bu sefer sesini yükseltmişti.
"Size sessiz olun dedim!" Sonra o çocuğa bakarak; "Peki Giray ismi oluyor da, Balım ismi neden olmuyor Giraycığım." Adı Giray'mış. Ben dalga geçiyor muyum hiç, isim isimdir. Ben sadece öğretmeni dinliyorum. Bu sefer sınıftakiler öğretmenin sözüne destek çıktılar. Nasıl bir sınıftı bu böyle.. O bir şey söylüyor, gülüyor; bu bir şey söylüyor, gülüyor. Anlamadım doğrusu.
"Ama hocam şimdi olmadı." diyerek sitem etmeye başladı o kumral çocuk, yani Giray. Öğretmen ise, fazla uğraşmak istemedi ve hiç bir şey söylemeden bana döndü.
"Balım, hadi sen boş bir yere otur." diyerek beni boş bir alana gönderdi. En arkadaki pencere tarafı boştu ve kimse oturmuyordu. Oraya doğru geçtim ve Giray, geçerken bana sırıtıyordu. Ne yani, ismim kötü mü? Hiç sanmıyorum. Yerime oturup öğretmeni dinlemeye başladım. Matematik öğretmeniydi sanırım. Ve en çok sevdiğim bir dersdi. Ama şunların konuşmalarından dinleyemiyordum dersimi, bu çok sinir bozucu. Sizce, ben bunun altında kalır mıyım? Kısık sesle seslendim onlara.
"Bakar mısınız?" Giray bana doğru baktı. 'Ne var?' dercesine kaşlarının bir tanesini havaya kaldırdı.
"Biraz sessiz olur musunuz? Dersi dinleyemiyorum da." dediğim anda gülmeye başladı. Ben de hiçbir şey anlamamıştım ama fazla uğraşmak istemeyerek önüme döndüm. Sonra zil çaldı ve ben defterlerimi kaldırırken yanıma birisi yaklaştı. Ona doğru baktım. Kızıl saçlı, orta boylu, hafif kilolu, ama onu yakışanı, bir kızdı.
"Merhaba, ben İdil." diyerek ilk adımı atmıştı. Ben de, "Merhaba!" diyerek el sıkıştık.
"Biz arkadaşlarla bahçeye çıkıyoruz." dedi kapıda bekleyen 2 kız arkadaşını gösterirken." Gelmek ister misin?é diyerek bir ricada bulundu sonra da.Ben de kabul ettim. İlk günümdü ve arkadaşlık kurmam gerekiyordu. Beraber bahçeye çıktık ve boş olan masaya oturduk. Bu okul, harika bir yerdi Şaşa. Görmelisin burayı. Gerçi burası bir kolej ve ben bursluyum. Babamın neden beni buraya yazdırdı bilmiyorum. Bana tanışsaydı eğer, normal okula gitmek isterdim. Sanırım bunu bildiği için bana söylemedi. Neyse arkadaşlarla oturduk, sohbet ettik. biraz benden bahsettik, onlarda kendilerinden bahsettiler. Artık 3 arkadaşım olmuştu ve bir de sen varsın Şaşa. Seni hiçbir şeye değişmem, korkma. Sen benim ilk arkadaşımsın. Sohbetimizi, okulun lanet olası zili bozmuştu. Hemen kalkıp sınıfa doğru ilerledik. Sınıfa girmemle, başıma aldığım darbe bir olmuştu. Canım çok acımıştı Şaşa. Meğersem, bir kağıt parçasıymış. Ama o kadar sert yapmışlardı, kafamı yarabilirdi. Tabi, ben hiç dururmuyum yerimde. Bağırmaya başladım. Herkes bana bakıyordu Şaşa. Çok utandım ama canımı yakmıştı o atan kişi.
"Onu bana atan kim?" dedim. gözlerim o kişiyi arıyordu ama tahmin bile edemiyordum. Çünkü hiçbirini henüz tanımıyordum. Arkadan sırıtmış bir surat öne geldi ve bana baktı.
"Senin orada olacağını bilmiyordum, BALIM." İsmimi öyle manalı söyledi ki, üstüne bastıra bastıra, daha beter sinirlenmiştim. Bunu söyleyen Giray'dı. Allah'ım, bu çocuğun benimle derdi ne? Bende sustum tabi, hemen yerime geçtim. Haklıydı, sonuçta kağıt atıyorlardı birbirlerine ve bundan habersiz olanlarda o kağıtların kurbanlarıydı. O kurban'da ben oluyorum Şaşa. İlk defa bu kadar sıkıldım okuldan. Öğretmen girmiş, ders anlatmaya çoktan başlamıştı bile. Ben pencereden dışarıya bakmaktan hiç dinlemiyordum dersimi. Sonra birisi yanıma oturmasıyla ve konuşmasıyla kendime gelip ona baktım. Allah'ım yine Giray. Bu çocuk benimle niye uğraşıyor.
"Özür dilerim." Ben sadece ona öylece bakıyordum, hiçbir şey çıkmıyordu ağzımdan. "Ee, bir şey demeyecek misin?" dedi suskunluğumu farkederek. En sonunda çözülmüştü ağzım ve ona sadece "önemli değil." diyerek yetinmeye çalıştım. O da, bir anda elini bana uzattı.
"Ben Giray." dedi.
"Biliyorum." dedim ve hala eli yukarıda asılı gibi duruyordu. Ben de onun adımı bilmesine karşın, elinin havada durmasına razı olmadım ve elimi uzatarak; "Balım.." dedim. İşta böyle Şaşa. Bugünüm böyle geçti ama o çocuğun hala ne peşinde olduğunu çözebilmiş değilim henüz. Daha yolun başındayız. Bakalım, önümüzde neler var. İyi geceler Şaşa." diyerek günlüğünü masanın üstüne koydu ve kendisi yatağına kavuşarak uykuya daldı. Bugünüde böyle geçmişti. İyi, kötü, her şeyiyle mutlu...

☺1.BÖLÜM SONU☺[i][justify]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
byzklbk
Acemi Senarist
Acemi Senarist
byzklbk


Mesaj Sayısı : 16
Kayıt tarihi : 10/04/13
Yaş : 29
Nerden : BARTIN/MERKEZ

Dert Ortağım; ŞAŞA Empty
MesajKonu: Dert Ortağım; ŞAŞA   Dert Ortağım; ŞAŞA Icon_minitimeÇarş. Nis. 10, 2013 7:15 pm

2. BÖLÜM

"Merhaba Şaşa. Sabahtan beri kendimi pek iyi hissetmiyordum. Bu sabah babamı annemin resmine bakarken yakaladım. Öyle dalmış ki annemin resmine, benim ona baktığımın bile farkında değil. Dikkatime çeken şey ise; ilk defa babamı ağlarken gördüğüm... 'Benim babam hiç ağlamaz.' derdim, ama yanılmışım. Evet, hepsi benim yüzümden oldu. Babam benim yüzümden üzülüyor. Eğer anneme bağırmasaydım bunlar olmayacaktı. Babama hiçbir şey demeden çantamı alıp evden çıktım. Kendim gitmek istedim. Babam bu haldeyken, o beni bıraksa rahat olamazdım. Okula, sahilden doğru gittim. Hem hava almış oldum, hem de düşüncelerimi daha iyi yorumlayabildim. Ah Şaşa, babamın bu haline dayanamıyorum artık. Ondan daha fazla ben üzülüyorum. Çünkü suçluyum.
Biliyor musun Şaşa? İlk günden geç kaldım okula. Öğretmen derse başlamış, yarılamıştı bile ben girdiğimde. Ve inanır mısın, tam düşündüğüm bir soru geldi öğretmenden.
"İlk günden geç kalmaya başladık he?" Ben de kendimi savunacağım ya, gerçi o gücü bile bulamıyorum kendimde. Çünkü o kadar halsizim ki, bayılabilirim yani şurada. Ağzımdan çıkan tek kelime "Özür dilerim." oldu. Ve hemen yerime geçtim. Yerime geçerken kimse umurumda değildi. Hele Giray'ın bana bakan gözleri bile... Dersi dinlemiyordum, öylece dışarı seyrediyordum. Dışarıda da pek bir şey yoktu. Hep aynı, lila rengindeki masalar, beyaz sandalyeler, yemyeşil ağaçlar, çiçekler... Öyle dalmışım ki, zilin çaldığını bile duymadım. Benim bu durumumu fark eden, daha dün tanıştığımız, İdil, Gamze ve Büşra yanıma gelmişlerdi.
İdil: "İyi misin?" İstemsizce İdil'e bakıyordum. Ağzımdan sadece; "Evet, iyiyim." çıkmıştı ama değildim. Çok kötüydüm, hiç iyi değildim.
İdil: "Eğer bir şeye ihtiyacın olursa, biz bahçedeyiz. Tamam?" Yüzüm dışarıya dönük, "Tamam." dedim. Onlar ise yanımdan ayrılıp dışarıya çıktılar. En azından üstelemediler beni. Dışarıya bakıyordum öylece.Ne kadarda mutlulardı. 'İnsan nasıl bu kadar mutlu olabilmeyi başarır." dedim kendi kendime. Oysa ki, dışımdan söylediğimin farkına varmamıştım. Ta ki, yanıma gelen ve sorumu cevaplamaya çalışan kişiyi farkettim. Bu Giray'dı. Yanıma oturmuş, dışarıya bakıyordu.
Giray: "Herkes başarır. Daha doğrusu bazıları. Sen onları dışarıdan mutlu görürsün, ama içinden peki nasıl? Burada mutlulular, peki evde nasıllar? Git sor bakalım, evde böyle mutlu musunuz diye? İddia ederim, yarısı 'hayır' diyecek. Çünkü, onlar sevgiyi tatmamış, baba parasıyla büyümüş insanlar. Tek aldığı sevgi, paradır. Tek mutluluk paradır. burada bulunanlarının aileleri, ünlü oyuncu, şarkıcı, iş adamı, aklına ne gelirse.. Zengindir, mutluluğu para sanırlar. Ama değil işte. Mutluluk para ile olmuyor işte." Ben öylece onu dinliyordum. Sonra yüzüme baktı."Kimisi mutlu görünür dışarıdan, içinde sırlar saklı; kimisi ise senin gibi üzgün suratlı olupta iyiyim ayakları ile ortalarda dolaşır." Bu son cümlesine sinir olmuştum ama haklıydı Giray. Öyleydim, öyle davranıyordum.
"Peki, ben 1. seçeneği mi seçmeliyim?" diye sordum ona. Sesim ciddi çıkıyordu.
Giray:"Ben sana bir seçenek sunmuyorum ki, Balım. Sadece içindekileri at dışarı. Bırak, seni üzmelerine izin verme.Seni bu kadar üzecek ne olabilir ki? Boş ver." Ne yaptığımı bende anlayamadım, ayağa kalkıp bağırmaya başlamıştım Giray'a.
"Boş ver mi? Sen benim neler yaşadığımı, neler çektiğimi bilmiyorsun. Bu yüzden bana tavsiyelerde bulunma." diyerek ayrıldım. Lavaboya girip yüzümü yıkadım. Islak yüzüme aynada baktım. Ve pişmanlığım yüzümde okunuyordu. Kalbini kırdım sanırım Şaşa.Haklıydı da. Off, bugün ben hiç iyi değilim. Öğretmen girmeden özür dilemeliyim Giray'dan. Lavabodan ayrılıp sınıfa doğru ilerledim. Sınıfa girdiğimde Giray, öylece yerinde oturuyor, çıt bile çıkarmıyordu. Evet, fena kalbini kırmışım Şaşa. Ona doğru ilerledim ve önünde durdum. ama o bana hiç bakmadı.
"Giray..ben çok özür dilerim. Sana çok fazla sert çıktım. Ama Lütfen benim için bir daha böyle şeyler yapma. " diyerek oturdum yerime.Öğretmen gelmesiyle ayağa kalktık ve selam verip oturduk. Göz ucuyla Giray'a baktım ama hala önüne dönüktü. Ben onun kalbini gerçekten çok kırdım Şaşa. Kendimi nasıl affettirebilirim ki? Gerçi benim hakkımda hiçbir şey bilmiyor, ben de onun hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Bugün hiç ders dinleyesim yoktu. Öğretmenler anlattılar, ama ben bir kelimesini bile anlamadım. Öylece dışarıya bakıyordum ki, en sonunda zil çaldı. Bu sefer dışarıya çıkmak istedim. En azından bir hava alırdım. Ya da buranın bir terası vardı, oraya çıkar, en azından sakin bir yerde kafamı dinlerdim. Sınıftan ayrılıp terasa doğru ilerledim. Kapıdan girdiğimde orada duran Giray'ı gördüm. Ne işi vardı ki? Ah, benimki de soru Şaşa. Hemen yanına gittim. Ne o bana baktı, ne de ben ona baktım. Bir kaç dakika sessizlikten sonra sessizliği bozan ben oldum.
"Hep burada mı takılırsın?" Yüzüme bakmadan cevapladı.
Giray:"Bazen.." Cevap verdiğine şükrediyorum şuan. Ona döndüm ama hala manzaraya dönüktü vücudu.
"Ben gerçekten özür değilim. Sana o kad--" Bana dönüp sözümü kesti.
Giray:"Tamam. Gerek yok Affedildin." Başımı öne eğip gülümsedim. Onunda gülümsediğini hissedebiliyorum. Başımı kaldırdım, ve emin oldum. O da gülümsüyordu Şaşa. Affedildim sanırım.
"O sözlerin.. sanki, öyle birini tanıyormuş gibi anlattın?" Bana döndü ve davranışları biraz agresif gibiydi.
Giray:" Tanıyıp tanımam önemli değil Balım. Görmüyor musun hiç bir şey?" Eliyle dışardakileri gösterdi. Elini indirip devam etti. Biraz korkmuştum Şaşa. "Aileleri sosyete, sevgi yok, ama para var. Aileler sevgiyi çocuklarına para olarak veriyorlar. Sanıyorlar ki; sevgiyi para ile satın alacaklar.O alışmıştır artık paraya. Parayı sevgi olarak görür. "Biraz duraksayıp manzaraya doğru döndü. Ben hala susuyordum ve ona bakıyordum öylece. " Evet, benim annem ünlü bir oyuncu, babam iş adamı. Annem; kuaförden hiç çıkmazdı, ben evde oyuncaklarımla yetinirdim. Babam hep toplantılarda olur, ben yine oyuncaklarla oynardım. Geç saatlerde gelirler, ben ise bakıcımın bana anlattığı hikayeleri dinlerdim; annemin değil. Ben bakıcıyla büyüdüm. Şimdi bu yaşa geldim, beni parayla büyütüyorlar. " Gözlerindeki yaşı görebiliyordum. Acıdım bu çocuğa Şaşa. Kendini verdiği manzaradan kendini çekip bana doğru döndü. "Ben sevgi istiyorum, Balım. Para değil." diyerek ayrıldı yanımdan. Sanki suçlusu benmişim gibi söyledi Şaşa. Onun durumuna çok üzüldüm. Sonra düşündüm ki; ben hiç para ile büyütülmedim, ben ailemin sevgisiyle, babamın şevkatiyle büyüdüm. Annem hep masallarla uyuturdu, babam gelip yanağıma öpücük kondururdu geceleri, ama hiç parayla büyütülmedim. Ben..şanslıyım Şaşa. Annem yok ama..böyle bir aileye sahip olduğum için şanslıyım. İkisini çok seviyorum. Giray'ın peşinden gittim bende. Sırasına doğru baktım ama göremedim onu. Nereye gitti acaba diye düşünürken arkamda beliriverdi. Yüzünü yıkamış anlaşılan. Ağlamıştı sonuçta. Bir kaç saniye bana bakarak yanımdan geçti ve yerine oturdu. Bende kendi yerime doğru ilerledim.Öğretmen girmiş, ders anlatıyordu ama benim bugünlerde hiç ders dinleyesim yoktu. Böylelikle ders bitti ve bundan sonraki ders beden eğiti dersiydi. Üstümüzü değiştirmek için soyunma odasına gittik. Ben üstümü değiştirip hemen bahçeye çıktım. Üstümüzdekileri çıkarmamız tam 5 dakika sürüyordu. Geri kalan 5 dakikasını bahçede almak istedim. Boş bulduğum banka oturup zilin çalmasını bekledim. Zaman neden geçmiyordu hiç bilmiyorum Şaşa. Zaman geçmesin dediğinde hemen geçiyor, ama geçsin dediğinde sana inat öyle takılıp duruyor sanki. Geçmiyor zaman. Giray, o olaydan sonra benimle konuşmadı, bana bakmadı. Zil çaldı ve ben hemen spor salonuna gittim. Hepimiz düz sıra olduk ve öğretmeni beklemeye koyulduk. Bazıları sırayı bozuyor, arkadaşıyla konuşuyordu. En sonunda öğretmen geldi ve hepimiz hazır olda bekledik. Sayım bittikden sonra öğretmen kızları bir yere ayırdı, erkekleri de bir yere ayırdı. Kızlar takım oluşturarak ya voleybol ya da tennis oynayacaktı. Hepsinin ayrı bir yeri vardı tabi. Büyük bir alandı burası. Erkekler ise, ya basketbol ya da futbol oynayacaktı. Çoğu futbolu seçti. Ama ben basketbol oynamak istedim ve basketbol topunu alacakken birisi daha almaya çalıştı. Ona doğru bakmak için kafamı kaldırdığımda bedenimide kaldırmam bir oldu. Karşımda Giray duruyordu.
Giray:"Yarışa var mısın?" Kafasında ne vardı bunun? Ah, Şaşa. Bir anlayabilsem bu çocuğu.
"Varım." Varım mı? Şaşa, ben kafayı yemiş olabilirim. Ben babamdan başka kimseyle oynamadım basketbol ve hiç yarış yapmadım.
Giray:"Tamam, o zaman. Eğer ben kazanırsam benimle yemeğe çıkacaksın." Ne bu, çıkma teklifi mi?
"Eğer ben kazanırsam...benim her dediğimi yapacaksın." biraz ağır oldu sanırım, ama bu onun teklifine az bile.
Giray:"Biraz ağır oldu ama kabul." diyerek cebindeki bozuk parayı çıkardı. Ben tura dedim, eh mecburen geri de kalan yazı.. Parayı havaya attı ve yere düştüğünde sonuç...YAZI...İlk başlayacak o oldu, tam patoya atacakken topu duraksayıp bana baktı.
Giray:" Peki, hakim kim olacak?" Evet, haklıydı. Kimin kazanacağının belli olması için bir hakim gerekiyordu. Giray, ilerde sandalyede oturan çocuğa bağırdı. Çocuk, kendisine çağırıldığını anlamış gibisine 'Ne var' diye el kaldırmıştı. Hemen bizim yanımıza gelip Giray, çocuğa her şeyi anlattı ve çocuk kabul etti.
Giray:"Artık başlayabiliriz. Hazır mısın?"
"Hazırım." diyerek koşmaya başladı. Benden daha hızlıydı çocuk. Ve il atışını yaptı. İnanmıyorum Şaşa. Hakem diye seçtiğimiz çocuk bağırdı. "(2-0)" Sıra bendeydi ve elimden geldiğince topu ondan kaçırmaya çalışıyordum ama nafile. Kaptı ve topu attı. Ve çocuk yine bağırdı. "(4-0)". Ama bu sefer kendimi daha hızlandırmalıydım ve yatımda. Topu ondan kurtarıp hemen patoya attım ve 'gool' . Heyecandan kendimi kaptımış olmalıyım ki. Çocuk ve Giray benim halime gülüyorlardı. Kendimi kötü hissetmemek için ben de onlara katıldım. Çocuk gülerek bağırdı. "4-2" Oyun devam ediyordu ve ben topu kaptırmamak için koşuyordum ve topu ondan kaçırmaya çalışıyordum ama fayda etmiyordu. Yine kapıyor, yine gol yapıyordu. Ve o çocuk tekrar bağırıyordu, tekrar, tekrar, tekrar ve tekrar. Hiç durmadan..Ve off, yenildim. Ben babamdan başkasına yenilmedim ki Şaşa. Tam '10-6' olmuştu. O kazandığına göre onunla yemeğe çıkacaktım. Elindeki topu bırakıp bana yaklaştı ve yüzüme baktı. Ben de baktım yüzüne ama gözlerine baktım.
Giray:"Ben kazandığıma göre benimle yemeğe çıkıyorsun."
"Evet." dedim yenilgimi kabul ederek.
Giray:" O zaman hafta sonu öğlen senin için uygun mu?"
"Evet. Uygun." dedim. Bugün çok eğlenmiştim Şaşa. Bu çocuk, bilmiyorum ama, beni çok mutlu ediyor. Bu sabahki halim neydi, şimdi ki halim nasıl. Hala çözebilmiş değilim Şaşa. Bu çocukla her dakikam güzel geçiyor. Ve ben bundan hoşlanıyorum sanırım. Daha dün tanışmamıza rağmen ondaa çok uzun zamandır aradığım arkadaşlığı bulduım sanki. Onu tekrar görmek için sabırsızlanıyorum ve hafta sonunu iple çekiyorum inan. İyi geceler Şaşa."
2. BÖLÜM SONU[i][justify]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
byzklbk
Acemi Senarist
Acemi Senarist
byzklbk


Mesaj Sayısı : 16
Kayıt tarihi : 10/04/13
Yaş : 29
Nerden : BARTIN/MERKEZ

Dert Ortağım; ŞAŞA Empty
MesajKonu: Geri: Dert Ortağım; ŞAŞA   Dert Ortağım; ŞAŞA Icon_minitimeÇarş. Nis. 10, 2013 7:22 pm

3. BÖLÜM

"Merhaba Şaşa. Bugün çok özel ve güzel bir hafta sonuydu. O kadar çok eğlendim ki, şu anda sana kelimelerimi bir arada kullanamam. Bir iddia üzerine yediğimiz öğle yemeği çok güzel geçti. Yemekten sonra sahile inip biraz yürüyüş yaptık. Tahmin ettiğimden daha güzeldi. Pamuk helva yedik, kestane.. hatta bir tesgahtar uçurtma kiralıyordu. Hemen oraya gidip uçurtma kiraladık ve rüzgarın iyi anına denk gelmişiz ki, çok güzel uçurtuk uçurtmaları. Havada şen şakrak uçuyorlar. Ne kadar özgürler Şaşa. Havada özgürler, ama karada bir ipin uçundan tutanlar var.Ve ben ne yaptım biliyor musun? İpi serbest bıraktım. Uçurtma daha çok sevinmiş olacak ki, havada bir oynamadığı kaldı. Ben ise, sadece öyle baktım. Sonra Giray'ında bana baktığını gördüm. Utandım sanırım biraz. Ne bileyim, böyle bakışlara alışık değilim sanırım Şaşa. Bu bakışlar bir başka gibi, beni içine çekiyor. İçimde ne oluyor inan bilmiyorum. Kalbim sıkışacak gibi sanki, ölüyorum hissi veriyor bana. Ama iyiyim ben, merak etme Şaşa. Sapasağlam evime geldim, yani bırakan beni Giray oldu. Evimin önünde son kez bakışmalarımız, onun bakışları içimi yakıyor. Ateş var şu anda içinde. Söndürecek bir şey lazım. Su, evet su. Su içtim ama sönmedi yine. Bu sönmeyen bir ateş sanki. Neyse, kapımın önüne bıraktı ve yine gözlerimin içine baktı.
Giray: "Seninle çok güzel bir gündü, Balım. Bunu tekrarlamak isterim." dedi bana.
"Yine iddiaya mı girmek istiyorsun?" Allah'ım, şu dediğime bakar mısın Şaşa? Ne saçma bir cümle... Yüzümde oluşan o utanç verici tepkiyi görmen lazımdı. Ezildim sanki karşısında bu cümlemle.
Giray: "Aslına bakarsan, ben iddiayı unutmuştum. bu sefer arkadaşların buluşup geçirdiği vakitleri gibisinden bahsetmiştim. Ben sadece seni nasıl çıkma teklifi edeceğimi düşünmüştüm, bu geldi aklıma." Hemen heyecanlanma Şaşa, sevgiliye yapılan türden teklif değil. Yani, biz sevgili filan değiliz. bugün arkadaşça takıldık. Ve bu arkadaşlık teklifiydi.
"Hepimiz unuttuk desek iyi olur." diyerek kikirdedim.
Giray: " Hepimiz? Hepimiz derken?" Ah şapşal, ikimiz demek istedim. Umarım bu iç sesimi duymamıştır. Nasıl duysun ki Şaşa, içime mi girdi sanki..Hihi, güldürme beni.
"Yani..ikimiz. Sonuçta ikimiz çıktık, yemek yedik eğlendik. Değil mi?" Biraz saçmaladım sanırım. Of, bu çocuğun yanında hep saçmalıyorum ben zaten. Ve inan, ilk defa böyle bir şey yaşıyorum.
"Evet, öyle." Hafif gülümsedi. Aman Allah'ım, gözler gitti şimdi de gülerken yanaklarında oluşan gamzeler...Yok yok ben iyi değilim Şaşa. Yarın ilk işim hastahaneye gitmek olacak.
"Ben artık eve gireyim. Sanırım kontrol ediliyorum." Evet Şaşa, yanılmıyorum, çünkü yukarıdan babam tarafından gözetleniyordum. Bir de onunla uğraştım, ona hesap vermek için. Giray, en sonunda anladı ne demek istediğimi ve ikimiz vedalaştık. Bir süre Giray'ın arkasından baktım ve ben hemen eve girdim. Babam çoktan merdivenlerden inmiş, cevap bekliyordu. Ohoh, her şey hazır. Yakalandık, gözetleniyoruz, sonra hesap zamanı...
"Merhaba baba. Nasıldı günün?" diyerek geçiştirdim. Onun beni gözetlediğini farketmemiş gibi yaptım resmen.
Babam: "Her haftasonu yaptığım gibiydi. Gazete okudum, maç izledim, yaptım bir şeyler. Ee, senin günün nasıldı? Hani arkadaşlarınla sinema keyfi yaptınız ya.." diyerek hatırlatma yaptı. İşte, şimdi beni salona geçirtecek ağzımdaki baklayı bir güzel cımbızla alacaktı. Ve düşündüğümü de yaptı. Salona geçtik. biraz sessiz sessiz oturduk. Babam dayanamadı artık. ve hemen bana baktı. Elinde kumanda, sanki televizyon izliyormuş gibisine...
Babam:"Ee, anlat bakalım." İşte geldik dünyanın sonuna.. hem anlatsam ne olacak ki, bir erkekle gördü diye sevgili mi sanacak? Değiliz zatenki..
"Ne anlatayım baba? Güzel gündü. Arkadaşlarla sinemaya gittik, sonra öğle yemeği, ondan sonra biraz sahilde yürüyüş yaptık. güzeldi yani, çok güzeldi." Allah'ım niye endişe yapıyorum ki. Anlamıyorum Şaşa. Sanki babam beni şuracıkta öldürecek. Diri diri gömecek. Yok, babam yapmaz öyle şey. Cani değil benim babam. Biricik kızına zarar mı verecek o? Hayır, ölürde yapmaz o.
Babam: "Peki, o zaman seni bırakan çocuk kimdi?" Hah, işte geldik ahiret sorusuna. Hadi Balım, görelim seni, dedi içimdeki ses. Ah, dinlemez olaydım.
"Sen beni mi izliyordun?" diyerekten ayağa kalktım. Sanırım sesim yüksek çıkmıştı.
Babam:" Hayır, canım. Tesadüf eseri yaka...yani gördüm." Ah, baba.. Yakaladım demek istediğini anlamadım mı sanki? Neyse biraz şunu izah edeyim dedim, inanır da fazla kurcalamaz diye.
"Ya, o benim sınıf arkadaşım. Beni evime kadar bırakmak istedi. Biliyorsun, fazla bilmiyorum burayı. Onun yapmak istediği sadece bana bir yardımdı o kadar. " Sanırım inandı diye geçirdim içimden. yüzündeki biraz olsun şüphe kalkmış gibiydi ve evet Şaşa, inandırdım. Gerçi biraz öyle oldu da denilebilir. Pek bilmiyordum İstanbul'u. Hep burada yaşayacağıma göre, iyi bilmem gerekirdi değil mi?
"Peki peki tamam." diyerekten eline aldı kumandayı, kanalları değiştirmeye başladı. Ben de izin isteyip odama geçtim. Yatağımın üstüne oturup bugünün ne güzel olduğunu düşündüm. İlk defa bu kadar eğlendiğimi hatırlıyorum-tabi babam ve annem ile yaşadığım o güzel hatıraları saymazsak- Ben, bu zamana kadar farkettim ki, hiçbir erkekle yakınlık kurmamıştım, yani babam dışında hiçbir erkekle... Bana gelen bütün teklifleri reddetmiştim. Çünkü, ben aşka inanmayan birisiyim. Ve beni şu an kararsız bırakan şeyde bu. Gerçekten aşk var mı? Varsa insan bunu nasıl hissediyor ve nasıl hemen aşık olabiliyorsun ki? Hem aşk ne ki? Bütün gün bunları düşünerek vakit geçirdim. Ama hiçbirine hiçbir cevabım yok. Hiç aşık olmamış, aşkın 'a'sını bile bilmeyen birisi nasıl bilebilir ki? Yatağımdan kalkıp pencereme doğru ilerledim. Ne çabuk akşam olmuş. Yıldızlar, gökyüzünde belirivermiş hemen. Ne güzeller.. Hepsi bir arada... Aralarında ufacık bir mesafe olsalarda, yine beraber, bir aradalar. Bazıları, kayıp gidiyorlar. ah, ne kadar çok üzülüyorlardır. Yatağımın üzerinde duran telefonumun çalmasıyla kendime geldim. Ekrana baktım. Mesaj gelmişti. Gönderene baktım; Giray'dı. hemen açtım.

Giray:

"Şu an inanır mısın? Gökyüzünde o kadar çok yıldız var, ama senin gibisini bulamadım. İyi geceler."

Yüzümde oluşan gülümseme, ah ne oluyor bana Şaşa. Lütfen bir işaret ver. Bu olanların hepsi ne demek oluyor?"
3. BÖLÜM SONU
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
byzklbk
Acemi Senarist
Acemi Senarist
byzklbk


Mesaj Sayısı : 16
Kayıt tarihi : 10/04/13
Yaş : 29
Nerden : BARTIN/MERKEZ

Dert Ortağım; ŞAŞA Empty
MesajKonu: Geri: Dert Ortağım; ŞAŞA   Dert Ortağım; ŞAŞA Icon_minitimeÇarş. Nis. 10, 2013 7:23 pm

4. BÖLÜM

"Bugün günlerden Pazartesi.. Pazartesi, okul var demek, arkadaşlar demek, Giray demek.. Evet Şaşa..Bu sabah aynen böyle saçmaladım. Ve anlamıyorum bu son günlerde çok saçmalıyorum.Ben sadece o yanımdayken bu kadar çok saçmaladığımı düşünürdüm, oysa ki o yokken bile saçmalıyormuşum. Neler oluyor Şaşa? Bana neler oluyor? Off, düşünemiyorum artık hiçbir şey. Yine her zamankisi gibi hazırlanıp evden çıktım. Merdivenlerden indiğimde karşımda kimi gördüm inanamazsın Şaşa. Ağzımdan çıkan sadece 5 hececik oldu.
"Giray?" Beni almaya gelmiş Ah, hayatımda ilk defa böyle bir şey yaşıyorum. Yanıma yaklaştı ve yine o mavi gözlerini benim gözlerime dikti.
Giray:"Günaydın Balım." Yüzündeki gülümseme, gözlerinin maviliği... Her şeyi arkamdaki sesin bozmasıyla berbat oldu. Giray, gülümsemesini ve o mavi gözlerini benden alıp o sese doğru baktı. Tabi bende baktım, çünkü bu çok tanıdık geliyordu. Evet, doğru tahmin Şaşa. Bu babamdı. Ve bize doğru yaklaşıyordu.
Babam:"Kim bu genç çocuk?" Kavga etmezler umarım diyen iç sesimi hemen susturdum. Tam ben konuşacakken Giray atıldı hemen.
Giray:"Merhaba efendim. Ben Giray. Balım'ın sınıf arkadaşı.." Elini uzattı bir de... Babamın ters tepki vermesinden korkuyordum. Korktuğum başıma geldi mi? Evet, geldi. Babam ve Giray tanıştılar. Gerçi neden korktuğumu da bilmiyorum ya hani. Elini uzatmadı ama sadece 'memnun oldum' dedi.Sonra arabasına doğru ilerleyip ayrıldı yanımızdan. Giray'ın elide havada kaldı, yazık! Mahcup mahcup baktım yüzüne. Sonra o da baktı yüzüme. gülümsemesine ve bakışmasına kaldığı yerden devam etti.
Giray: "Derse geç kalmadan gidelim istersen?" Dalmışım yine. Sesiyle kendime geldim.
"Evet. Gidelim." diyerek ikimiz yola koyulduk. Neden beni almaya geldiğini sorgulamamıştım bile. Yani unutmuştum babamın anide karşımıza çıkmasıyla.. Yoksa çoktan sorgulamıştım. Yolda ilerlerken Giray'ın aniden duruşuyla bende durdum. Bana doğru baktı yine gözleri. Of, bu masmavi gözleri, gülüşü beni deli etmese olmaz mı?
Giray:"Dün gece..mesaj filan geldi mi sana?" Ah, tabiki şapşal. Geldi tabiki. Mesaj, sahibini buldu. Şaşa, öyle bir dalga geçtim ki onunla, inan yazdığımda sende güleceksin.
"Ne gibi bir mesaj?"
Giray: "Ne bileyim böyle bir.." Hemen sözünü kestim tabi.
"Ah, evet. Geldi. " Yüzü güldü yine. ah canım benim. devamını dinlesene sen bi ondan sonra yüzün gülsün. "AVM'de büyük bir indirim varmış. Kaçırmayın filan yazıyordu." Eh, tabi bizde bu konuşma aşamasında yavaş adımlarla yürüyorduk. Onun yüzünde oluşan hayal kırıklılığını göz ucuyla süzdüm. Ah canım benim, ne kadar hayal kırıklığına uğramış gözüküyordu. Eh biraz böyle devam etsin diye düşündüm. Eh, ben yaptığım şakayla, onun uğradığı hayal kırıklıklarıyla sınıfa girip yerlerimizi almıştık. İlk ders biyoloji'ydi. Biraz sıkıcıydı ama ilk defa bir dersi dinledim. Ve inan hiç o kadar çok kötü anlatmıyor Simge hoca. Evet, Simge hoca; sarı saçlarıyla fiziğinin birbiriyle uyumu, sert ve bi o kadarda disiplinli bir kadın. Ama iyi birine benziyor. Geçen hafta okulun ilk günü olduğu için ders işlemedik. Cuma günüde dersimiz vardı Simge hocayla. O gün, canlıların ortak özellikleri ile ilgili konuları işledik. Şu an üremede kaldık. Öğretmen anlatıyor, arasıra bize yazdırıyordu. Ve inanmazsan parmaklarım öyle koptu ki yazmaktan, ağrıdı ağrıdı. Ama zannetmeki sana yazarken yoruluyorum. Hayır Şaşa, ben seninle dertlerimi paylaşıyorum. Senden hiç şikayetçi değilim. Neyse bugünümüzde böyle geçti. Teneffüz zili çaldı ve Giray hemen yanıma geldi. ben ise öylece olduğum yerde ona baktım.
Giray:"Kantine inelim mi? "
"Olur." Hiç itiraz etmeden kantine indik. Ben simit ve çay almıştım ve o bu duruma şaşırdı.
Giray:"Sadece simit ve çay mı?" Elimdeki simit ve çaya bakarak cevap verdim.
"Evet. İnan, bu keyfi hiçbir yerde bulamazsın." diyerek boş bir masaya oturduk. Gerçektende bu keyif, hiçbir yerde yok.Karnımızı bir güzel doyurduktan sonra zilin çalmasıyla hemen sınıfa doğru geldik. Ben sınıfın kapısının önünde durdum. giray'da bunu farkedince o da durdu. zaten onunda durması gerekiyordu. Bu sabahki şakamın sona ermesi gerekiyordu. Ve ona yaklaşıp kulağına fısıldadım.
"Evet, inanırım. Çünkü bende gökyüzündeki yıldızları seyrediyordum. Ve sende inanır mısın, o yıldızlar o kadar güzel göründüler ki gözüme, içinde seni bulamadım. Çünkü senin kadar yakışıklısı yok."
Şaşa, ben bunu dedim ya ve o cesareti kendimde buldum ya, inanamıyorum kendime. Yerin dibine girseydim daha iyi olurdu. Bunu söylediğimde içimdeki ateşin ne olduğunu anladım. Ben aşık oldum Şaşa. Biliyorum, onunla çok fazla tanışmıyor olabiliriz ama onu seviyorum. Ama ya o beni sevmiyorsa, sevmese o mesajı gönderir miydi o zaman sana? Gönderirdi elbet, arkadaş olarak. "
4. BÖLÜM SONU
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
byzklbk
Acemi Senarist
Acemi Senarist
byzklbk


Mesaj Sayısı : 16
Kayıt tarihi : 10/04/13
Yaş : 29
Nerden : BARTIN/MERKEZ

Dert Ortağım; ŞAŞA Empty
MesajKonu: Geri: Dert Ortağım; ŞAŞA   Dert Ortağım; ŞAŞA Icon_minitimeÇarş. Nis. 10, 2013 7:24 pm

5. BÖLÜM


"Ah Şaşa. Çok üzgünüm. Çok yorgundum. Sana yaşadıklarımın geri kalanını anlatırsam affedersin umarım. Hani, dün ben ona mesajını okuduğumu belli etmek açısından sinyal verici bir şey söylemiştim ya, bana sadece öyle baktı Şaşa. Yüzünde sevinme ve şaşırma belirtileri vardı. Ben utandığımdan hemen sınıfa girip yerime geçtim. O da, orada bir kaç saniye durup yerine geçti. bütün ders bayunca bana baktı. Tabi utandım ya, gözlerimi hep ondan kaçırdım. Ders bitti, okul çıkışında tam servise binecekken birisi kolumu tutarak kendisine doğru çekti. Doğru tahmin Şaşa. Giray'dı bu. Ben hala ne olduğunu anlamış değildim ve kolumu çektim hızlıca.
"Ne yapıyorsun Giray? Servisim kalkacak birazdan." diyerek onu uyarmıştım. Sesim çok sakindi ona karşı. Başkası olsa bağırmıştım çoktan ama ona neden bağıramadığımı hala bilmiyorum.
Giray:"Bugün benimle bir yere gelmen gerekiyor Balım." Tam itiraz edecekken işaret parmağıyla dudağımı bastırarak beni susturdu. "İtiraz istemiyorum. Hadi!" diyerek onu takip ettim. Nereye gittiğimiz hakkında hiçbir fikrim yoktu. Yoldan karşıya geçtik ve karşımızda bir sahil vardı. Burası, haftasonu Giray ile yürüyüş yaptığımız sahildi. Oraya gittik. Neden oraya gittiğimiz hakkında bir fikrimde yoktu. Biraz yürüdük ve duraksadı. Denizin taşlara vuruşunu izledik. Dalgalar gittikçe yükseliyordu. Rüzgar esiyordu, haftasonu çıkan rüzgarın biraz sert olanıydı bu. Ben tam dalmıştım ki, Giray'ın bana bakmasıyla kendime geldim. Ve ben de ona doğru dönüp, onun yüzüne baktım. O dağınık saçları nasılda rüzgarda daha beter dağılıyordu. Ve daha çok yakışıklı gösteriyordu onu. Ah yakışıklım benim diye düşünürken yakaladım kendimi. Bu düşüncelerimden sıyrılıp Giray'ın o masmavi gözlerinde buldum gözlerimi. Hala bana bakıyordu. Ve en sonunda konuşmuştu o dudakları.
Giray:"Balım...Biliyorum, seninle daha yeni tanışıyoruz. Hemde çok yeni.." Ben ise onu dinliyordum. Sahile geldiğimizden beri bir bıçak açmamıştı ağzım. "Ve, bu sahilde seninle çok güzel günler geçirdik..Yani, ben ilk defra bir kızla böyle güzel bir gün geçirdim. Hayatıma giren bütün kızlar, benim paramla ilgilendiler.. Bana aşk gözüyle değil de, para gözüyle baktılar." Ne dediğini anlayamamıştım hala. Ve ben yine pür-dikkat dinliyordum Giray'ı. "Ama.."Biraz duraksadı ve yutkunup tekrar sözlerine devam etti. "..ama sen farklısın Balım. Hiç bir kızda yaşamadığım şeyleri yaşıyorum. "Biraz bana yaklaştı ve ellerimden tuttu. Ben ise ellerime tutan ellere baktım ve ardından tekrar yüzüne baktım. " Sevgilim olur musun?" Ben sadece öyle bakakaldım ona. Ağzımda kelimeler çıkmıyor, gözlerim konuşamıyor, donakaldım. Bana 'sevgilim olur musun' dedi. Evet, çok yeniyiz ikimizde. Ve birbirimizi pek fazla tanımıyoruz. Ve ben ne yaptım biliyor musun Şaşa? "Birbirimizi daha tanımamız lazım." diyecekken "Evet" dedim. Artık iş işten geçmişti. ben evet demiştim ve o bana sımsıkı sarılıp etrafında döndürmüştü. Evet Şaşa, ben onun gözlerinde kendimi buluyorum, yaşamadığım hislerim var onda. Aşk var. Biraz durduk, oturduk bankta. Beni sarmaladı kendine. Hiç bırakmayacakmış gibisine; sımsıkı. Bende başımı onun omzuna yasladım. Biraz öyle durduktan sonra saatime baktım. saat 17:33 geçiyordu. Ve hemen omzuna yasladığım başımı kaldırıp kalktım. Giray'da benimle kalktı.
Giray:"Ne oldu Balım?"
"Eve geç kaldım, gitmem lazım. Babam çok kızacak."
Giray:"Tamam korkma bırakırım ben seni."
"Yok. Bu sefer seni görmesin. Dünkü gibi soru yağmuruna tutar beni. Ben giderim." diyerek yanağından öptüm ve hemen yanından ayrıldım. Arkamdan baktığına eminim. Hissediyorum çünkü bunu. Eve en sonunda varmıştım ve kapıyı anhatarımla açacakken babam benden önce davranıp kapıyı açmıştı. Ve işte hesap sırası yine diye düşünerek içeri geçtim. Odama gidemedim, çünkü hesap sırasıydı. Çantamı oturduğum koltuğun üzerine bırakıp babama baktım. O da karşıma geçti. Bence sorguya alınan suçlular babamdan korkmalılar.. Böyle ciddi, sert bir bakış kimsede yok. Evet, beklediğim soru geldi Şaşa.
Babam:"Okuldan 3'te çıktığını sanıyordum?"
"Şey..evet öyle.." Ve asıl beklenen soru...
Babam:"Bu saate kadar nerdeydin peki?" Babama, daha yeni sevgili olduğum, bu sabahta senin tanıştığın Giray'la sahilde yürüyüş yaptık, diyemezdim. Hadi bakalım, hiç söylemediğim bir şeye başvurmak zorunda kaldım: Yalan.
"Şey...Konferansta gösteri yapıldı. Dolayısıyla 1 saat filan sürdü baba." Umarım inanmıştır diye geçirdim içimden.
Babam:"Peki beni niye aramadın?" Heh, işte. babamın bu soruları beni daha fazla yalana sürüklüyordu.
"Arama fırsatım olmadı. Zaten okulda olduğumuz için telefonlar kapalı baba. Açamadım telefonu."
Babam:"İyi peki. Üstünü değiştirde, seninle bir güzel araba yarışı yapalım." İnanmıştı. Ama babamada hiç yalan söylemek istemiyorum. Sanırım ben Giray ile birlikteyken babama küçük yalanlar söyleyeceğim. Hemen çantamı alıp, merdivenlerden yukarı çıktım. Odamın kapısını açıp içeri girdim ve kapıya doğru yaslandım. Bir büyük 'Ohh' çektim. Çantamı yatağın üzerine koyarak üstümü değiştirdim ve hemen babamın yanına indim. Babamla yine televizyonda yarış yapacaktık. Hemen yanına oturdum ve baktım ki her şeyi hazırlamış ben hazırlanana kadar. Oyunu açtık ve başladık yarışa. Babam hep hızlıydı ve bu sefer beni yenemeyecekti. Çünkü onu yenmenin yolunu buldum. Ben ondan daha hızlıydım şimdi, babamın suratına bakınca gülmeden edemiyordum. Yenmeyi kabullenememiş küçük çocuklar gibiydi. Ama ben babamı çok seviyorum. Sert bir kişiliği de olsa, biliyorum ki; babam beni koruyor. Ve evet Şaşa, ben kazandım. Babamla yarıştan sonra biraz oturduk. Ben okulumdan bahsettim, o da bugün olan olaylardan. Sanırım eve geç gelme zamanlarıda olabilirmiş. Artık işler o kadar sarpa sarıyormuş ki, bana ayıracak vakti bile olmayabilirmiş. Ama bana söz verdi, işterse bütün günümü doldursunlar, o beş dakikamı seninle ayırmak için canımı bile veririm. Babam benim ya... Hemen odama çekildim. Sonra cebim titremeye başlamıştı. Titreyen telefonumdu. Bir mesaj daha.. Ve Giray'dandı.
"İyi geceler Balım. Umarım, seni zor durumda bırakmamışımdır. Giray.." Gülümsedim.
"Hayır. Ufak bir yalan söyledim o kadar." Hem de nasıl bir yalan.
"Bunu sana yaşattığım için üzgünüm. Ama neden yalan söyledin ki? Giray.."
"Bilmiyorum. "
"Yarın seni okulun arka bahçesinde bekliyorum. Giray.."
"Tamam."
"İyi uyu. Giray.."
"Sen de.." diyerek elimdeki telefona uzun bir süre baktım. Bu kadar kısa zamanda onula sevgili olduğuma inanamıyorum Şaşa. Ama mutluyum. İkinci defa aşık olacağımı hiç düşünmemiştim. Ama oldum. Çok mutluyum. Ama eğer beni affettiysen daha çok mutlu olacağım Şaşa. İyi geceler."

5. BÖLÜM SONU
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
byzklbk
Acemi Senarist
Acemi Senarist
byzklbk


Mesaj Sayısı : 16
Kayıt tarihi : 10/04/13
Yaş : 29
Nerden : BARTIN/MERKEZ

Dert Ortağım; ŞAŞA Empty
MesajKonu: Geri: Dert Ortağım; ŞAŞA   Dert Ortağım; ŞAŞA Icon_minitimeÇarş. Nis. 10, 2013 7:25 pm

6. BÖLÜM

"Merhaba Şaşa. Bugün gerçekten çok mutluyum. Dün dediği gibi sabah arka bahçede onu bekledim. Tabi fazla bekletmeden geldi yanıma. Ellerimi tuttu. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi oldu elleri ellerime değince. İkinci defa hemde.. Ben gerçekten aşığım Şaşa. Aşık oldum. Önemli bir şey söyleyecek sandım. Ve sordum da..
"Önemli bir şey mi oldu?" Biraz utangaçlık vardı üstümde. Ne bileyim çekiniyorum onun yanında. Yanaklarım al al oluveriyor bir anda.
Giray:"Evet var.." Biraz duraksadı. Ne diye merak ederken yanağıma sıcacık bir öpücük kondurdu. Sonra tekrar gözlerime baktı. "Seni özledim." Ciddiyim Şaşa, kalbim yerinden fırlayacak gibiydi. Sanırım o "özledim" kelimesini duyunca çıktı da, karşısında bir hayalet duruyordu. Off, bir anda kendimi öyle hissettim. O anı hiç bozmak istemezdim. Bana bakışlarını, gülüşünü, o masmavi gözlerinin bakışını bozmak aklımdan geçmezdi ama bu lanet olası zil yüzünden her şey mahvoldu. İnan bugün nasıl geçti bilmiyorum Şaşa. Bir anda kendimi sahilde buluverdim. Geçen günki bana çıkma teklifi ettiği sahildeydik. Zaman o kadar geçmişti ki, öğretmenlerin ne anlattığı, dersin ne olduğunu bilmiyorum. Ama şu anda dursun istedim zamanın. Geçmesin, ilerlemesin saniyeler, dakikalar. Ama geçiyor işte. Dinlemiyor sözümüzü. Oturduk banka, hem birbirimizi hem de sahile vuran dalgaların sahibini, denizi, izledik. Kuş cıvıltıları, çocukların sesleri, bizim gibi iki sevgilinin sarmaş dolaş, el ele önümüzden geçmeleri... Ve tekrar gözgöze geldik.. Doyamıyorum onun masmavi gözlerine bakmayı.. Gerçekten zaman dursun istiyorum, bende doya doya o masmavi gözlere bakayım istiyorum.
"Bence zaman durmalı." dedim. Bu sefer utanmadan, çekinmeden, yanaklarım al al olmadan...
Giray: "Bence de durmalı." diyerek bana katıldı. Ama dinlemedi yine.. Bu sefer ikimiz istiyorduk ama yine dinlemedi kahrolası zaman. Her buluşma sonlarında olduğu gibi beni evimin 1 metre uzağında bırakmak zorunda kaldı. Çünkü babam görürse yine sorguya çekilirdim. Zar- zor ondan ayrıldıktan sonra evimin yolunu tuttum. Az bir ilerde arkama baktığımda o da geri dönerek yolunu tuttu. Tekrar önüme döndüm ve kulaklığımı takıp müzik dinledim. Sonra bir aksilik oldu. Önümde bir kamyonet duruyordu. Şöyle büyüklerinden, hani eşya filan taşıyorlar, yani öyle bir şey..Eh, aksilikler hep benim beni buluyordu. birisi benim üzerime düştü. Ezildim resmen Şaşa. Üzerimdeki çocuğu itekliyordum. En sonunda çocuk ezdiği zavallı kızı gördü de ( O zavallı ben oluyorum Şaşa Sad ) hemen elini uzattı. Ama ben karşılık vermedim. Hemen ayağa doğruldum ve üstümü sirkeledim. Sonra o çocuğa bakarak bağırdım.
"Dikkat etsene be.. Ezdin resmen beni." Çocuk pek perişan görünüyordu Şaşa.
Çocuk: "Ö--öz-özür dilerim. Gerçekten isteyerek olmadı." Kekeledi korkudan. Sanırım, fena korkuttum çocuğu. Heh, korkunçta değilimdir hani, bilirsin. Hiç istifimi bozmadan oradan ayrıldım. Bizim yana taşınıyorlardı, artık kimse bunlar. İyi işçiler seçemedikleri belli. Önüne gelenin üzerine düşüyorlar. Kapıyı sinirli sinirli açıp hemen odama çıktım. Hemen duşa girdim ve bir güzel yıkandım. Kurulanıp hemen yatağıma uzandım. O ezilmeyi unuttum bugünkü olan güzel anıları düşününce... Hayatımda ilk defa yaşamadığım aşkı yaşıyorum Şaşa. Evet, ikinci kez aşık oldum ama bu başka. Belki de ilk defa aşık oldum. İlkinde belki olmadım öyle sanıyordum. Onu öylece terkettiğime göre, onun uğruna hiç savaşmadığıma göre bu aşk sayılmazdı herhalde dimi? Evet bende öyle düşünmüştüm. İlki bir yanılgıydı, ama bu bir başka Şaşa. Hemen yatağımdan doğruldum ve babamın beni çağırmadığını hatırladım. Önce telefona baktım. Belki aramıştırda ben duymamışımdır diye ekrana baktım hiçbir şey yoktu. Ne 20 tane mesaj, ne de 40 cevapsız arama... Hemen aşağıya indim. Salonu, lavaboyu, yedek banyoyu, her yeri aradım. Sonra mutfağa geçtim. Buzdolabına asılı duran nota baktım. Babam not bırakmıştı.
"Balımm, bu gece benim nöbetim var. Geç gelirsem kusura bakma. Her yeri kilitle. açık bir yer bırakma. Seni çok seviyorum. Baban.." Gülümsedim. Hep böyleydi. Uzakta olsa bile beni korumak için her şeyi yapardı. O polis değil şu anda, bir babaydı. Kızını korumaya çalışan polis karışımı bir baba... Her babanın içinde böyle bir karışım vardır. Mesleği polis olmasada içinde bir yerlerde bunun karışımı vardır elbet. İyi ki varsın babacığım. Önce odama çıkıp acaba öğretmen ödev verdi mi diye not defterlerime baktım. Gerçi hiç bir şey dinlememiştim ki. Öğretmen ödev verse bile ben o aşık kafamla hiç bir şey not almamışımdır. Biraz odamda takıldıkdan sonra aşağı inip televizyonu açtım. Kanalda güzel bir şeyler arıyordum ama hiç bir şey yoktu. Hep, izdivaç programları, güzellik, giyim.. Çok sıkıcıydı. İzdivaç demişken, acaba babamı o programa mı çıkarsam, en azından evine çeki düzen verecek bir kadın olurdu diye düşündüm ama olmazdı. Babam asla evlenmezdi. Geçen hafta babamın hala annemin fotoğrafına bakarken ağladığını görmesem tekrar evlenir derdim ama olmazdı. Babam hala annemi seviyordu. Sahi annem ve fotoğraf demişken, ben annemi hiç görmedim biliyor musun Şaşa? Belki bu benim için bir fırsat olabilirdi. Babam yokken o fotoğrafı bulur annemi görürdüm. Hep anlatırdı annemi bana, bende onun anlattıklarıyla kalıyordum. Simsiyah saçları, mavi gözleri, uzun selvi boylu, zarif ve zayıf vücudu olan güzel, buğday tenli bir kadın olduğunu söylerdi. Oysa ki ben onun canlı halini görmek için neler vermezdim. Hemen babamın odasına çıktım. Kapıyı yavaşça açtım, gerçi kimse yoktu ama ben fena kaptırmıştım buna. Dedektif gibiydim. Gizli bir şeyi arıyor gibiydim. Gerçi öyleydi de, annemin fotoğrafını arıyordum. Ama her yere baktım fotoğraf yoktu. Yatağına doğru attım kendimi. Sonra doğruldum ve gözlerimi odanın etrafına dolandırdım. Sonra gözlerim yerdeki kilime odaklandı. Sanki altında bir şey varmış gibisine duruyordu. Hemen eğilip kilimin ucundan yukarı kaldırdım. Bir tahtadan dolap kapağı vardı. Hemen açtım ve içinden kutu çıktı. Kırmızı ve şaheser boncuklarla süslenmiş bir kutu.. Hemen alıp tekrar yatağa oturdum. Kutuyu yavaşça açıp içine baktım. Ters döndürülmüş bir resim vardı. Elime alıp hemen bana doğru çevirdim. Evet bu babamın baktığı resimdi. Babam ve birisi vardı. Ama yüzü karalanmış bir biçimdeydi. Annemin olmalıydı. Tamam anlaşamamış olabilirlerdi ben küçükken, annem beni bırakmış olabilirdi ama neden yüzünü karalasın ki? Aklım almıyor Şaşa. Resmi hemen yerine koyup kutunun kapağını kapattım ve onu da yerine koyup kilimi üzerine örttüm. Kendimi hemen odama attım. Yatağıma uzanıp düşünmeye başladım. Neden ayrılmışlardı, annem beni neden bıraktı ve bu zamana kadar hiç aramadı? Unutmuş muydu beni, sevmiyor muydu artık? En önemlisi neden o resimdeki kadının yüzü karalanmıştı. Şaşa, o resimdeki annemdi, bundan eminim. Annemin saçları simsiyahtı ve o resimdeki kadınında saçları simsiyahtı. Ve ben bunu bulacağım Şaşa. O kadının annem olduğunu ispat edeceğim."
6. BÖLÜM SONU

Yeni bölümleriyle sizlerle.. Ve kısa oldu bölümüm. Sonuçta günlükler biraz kısa olur dimi. Yorum yapmayı unutmayın.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
byzklbk
Acemi Senarist
Acemi Senarist
byzklbk


Mesaj Sayısı : 16
Kayıt tarihi : 10/04/13
Yaş : 29
Nerden : BARTIN/MERKEZ

Dert Ortağım; ŞAŞA Empty
MesajKonu: Dert Ortağım; ŞAŞA   Dert Ortağım; ŞAŞA Icon_minitimeÇarş. Nis. 10, 2013 7:25 pm

7. BÖLÜM


"Bugün evden babama görünmeden çıktım Şaşa. O kadar çok uğraştım ki görünmemek için... Erken çıkmıştım biraz sahilde yürüyüş iyi gelir diye... Hemen sahile doğru ilerledim. Sabahları biraz serindi. Ekim ayındaydık ve bu hava şartları oldukça normaldi. Rüzgarı hissedebiliyordum. Bana vurduğunu, serinlettiğini hissetiyordum ve buna gerçekten çok ihtiyacım vardı. Aklımda hep o düşünceler vardı. Resimdeki kadın.. Yüzü karalanmış biçimde, ama neden? Hep kafamdaki bu cümleler beni bitirecekdi. Cevap alamazsam daha kötü olacaktım. Belki bu akşam babamla bu konuyu hemen konuşmalıydım. Düşündüm düşündüm ve karar verdim. Kesin konuşacaktım. saatime baktım ve 8'e geldiğini gördüm. Biraz ağır adımlarla okula doğru yürüdüm. Hafifte olsa rüzgar yüzüme vuruyordu. Uykusuzdum ve gözlerim ağrıyordu. Ve beni bu halimle Giray'ın görmesini istemedim. Okula vardıüımda kapının önünde Giray'ı gördüm. Yanına doğru ilerledim. Tabi yüzüme biraz sahte gülücük kondurdum. İnan, moralim onun yanında bile sıfıra inmişti. Gözlerimin içine baktı giray. Ben de kaçırmıştım. Gözlerimin altı şişti ve ben ondan utanıyordum. Zaten hep utanıyordum da.. Ama neyse... Parmaklarını göz çevremde gezdirdi.
Giray: "Uyumadın mı sen?"
"Bugün sınav var ya, biraz fazla çalışmışım." diyerek geçiştirdim. İçimden de 'bugün sınav var mıydı ya?' diye düşünüyordum. Giray ise, karşımda gülüyordu. Güldüğüne göre sınav yoktu.
Giray: "Bugün sınav yok Balım. Daha sınavlar başlamadı." Tam tahmin ettiğim gibi. Gerçeğide anlatamazdım.
"Sanırım karıştırdım. Sözlü demek istemiştim." Sözlü diyince Edebiyat Öğretmenin bana sözlü yapacağı aklıma geldi ve ben hiç çalışmamıştım.
Giray: "Evet, doğru. Hepsi benim yüzümdendi. " diyerek yüzünü astı.
"Edebiyat kaçıncı ders?" diye sordum. Zamanıma göre çalışabildiğim kadar çalışırım diye düşündüm.
Giray: "Son 2 ders. ama kaçıncı ders yapar bilmiyorum."
"İyi, yeter bana." diyerek okul kapısından girecekken Giray, elimi tuttu. Ben ise elimi tutan ellere baktım. Yüzümde istemsizce gülümseme oluştu. Gözlerimi o ellerden ayırdığımda herkesin bize baktığını gördüm. Ve gerçekten utanmıştım. Giray'ın ellerimi hiç bırakmayacakmış gibi tutmasını hissedebiliyordum. Bütün gözlerden uzaklaştığımızda sınıfa girdik. İkimiz yerlerimize oturduk. Giray ile birlikte olduğumuz günden itibaren aynı sırada oturuyorduk. Ders başlamış, ben dersi dinlemek yerine Edebiyat sözlüsü için konulara bakıyordum. Nasıl aklımda tutacağım diye kendimi yiyip bitiriyordum. Göz atıp tekrar aynı konu üzerinde tekrar okuyordum. Böylelikle bazıları aklımda kalıyordu. Öyle böyle çalıştıkdan sonra zaman bana inat geçmiş edebiyat dersi gelmişti. İçimden son ders yapar diye dua ediyordum ve bir de umarım unutmuştur hevesiyle kendimi umutlandırıyordum. Ama buşuna umutlandırmışım. Öğretmen sınıfa girer girmez beni tahtaya kaldırdı ve hemen sözlüye başladı. Tahtaya çıktığımda ben öğretmene bakıyordum, öğretmen bana bakıyordu. Öyle öyle anlaşıyorduk işte.
Öğretmen: "Çalıştın mı?" Eh, kolay soru.
"E-evet hocam." Çok güzel yalancıyım. unutmuştum çoktan. 2 saatliğin alıştırması varken beynimde...
Öğretmen: "O zaman başlayabiliriz." diyerek ön sıradaki inek tipli kızın defterini aldı. İyi bari birazını çalıştığım şeylerden sorar diye düşündüm. Deftere bakarak kafasında sorular oluşturuyordu.
Öğretmen: "Serveti fünun özelliklerinden 5 tane sırala bana?" diyerek bana baktı. Ben de hemen sınıfa döndüm. Acaba neydi diye düşünürken, en iyisi aklımdakileri söylemek en iyisi diyerek kalemi elime alıp tahtaya yazmaya başladım, ki öğretmen durdurdu beni.
Öğretmen: "Ne yapıyorsun kızım sen?"
"Servetifünun özelliklerini sıralayın dediniz hocam?" ama öyle demişti Şaşa. Ben de sıralayacaktım.
Öğretmen: "Tahtaya değil, yani söyle demek istedim." Sınıf birden gülmeye başladı. Tam rezil olmuştum ama öğretmende hata. Sırala diyince öğrenci olarak ilk akla gelen tahta.. Kağıtta olamayacağına göre...
"1.Roman tekniği sağlamdır." Öğretmen, onaylar gibi başını sallıyordu. " 2. Sanat için sanat anlayışı benimsenmiştir." Bunları söylerken tavana bakıyordum ve doğru olduğundan hiç emin değildim. "3.Aruz ölçüsü ilk tercihleri arasındadır." Bu 3. madde var mıydı bilmiyorum ama aklıma bu gelince söyledim hemen. "4.Kafiye kulak içindir görüşünü benimsemişlerdir. 5.Betimler gözleme dayalıdır ve nesneldir." Korkarak öğretmenin yüzüne baktım.
Öğretmen: "Bu sorudan geçtin." diyince sevinçten havalara uçacaktım nerdeyse. 2 saatlik çalışmamla 1. soruyu geçmiştim. Şimdi geriye kalan 4 soru. "Bana Serveti fünun'dan Halit Ziya Uşaklıgil'in bir eserini söyle." Biraz düşündüm, sanırım görmüştüm. Tabi ya, Halit Ziya'nın Mai ve Siyah adlı romanını okumuştum. Ama Serveti fünun edebiyatına mı bağlı hiç emin değildim ama koyun kendi bacağından asılır. Hemen söyledim cevabımı.
"Mai ve Siyah."
Öğretmen: "Okudun mu hiç Mai ve Siyah'ı?"
"Evet, okudum. Sürükleyici ve çok güzel."
Öğretmen: "Tamam. 3. Soru: " Demekki doğruydu. Oh be. bunu da atlattım. "...Yedi Meşalecilerin özellikleri?"
"5 tane mi hocam?"
Öğretmen: "İstediğin kadarıyla." dedi ve biraz düşündüm. Çok iyi hatırlıyorum, bunun üzerinden de geçmiştim ve aklıma ilk geleni söyledim.
"Edebiyatta taklitten kaçınılmalı, daima yenilik, içtenlik, canlılık aranmalıdır." Öğretmen bana bakıyordu, sanki devam etmemi beklercesine.. " Son soruyu alabilir miyim?" diyerek hemen bu sözlüyü bitirmek istedim.
Öğretmen: "Bu kadar mı?" Ben öğretmene bir kaç saniye anlamsızca bakınca sonra anladım ne demek istediğini.
"Siz istediğiniz kadar dediğiniz ben de bu kadar söyledim." dememle sınıf koptu. Öğretmen sınıfa sus işareti yaparak bana döndü.
Öğretmen: "Pekala.." diyerek elindeki defteri kapadı. "... Ben merkezci hikaye hakkında bana bilgi vermeni istiyorum." diyince öyle kalakaldım.
"Hocam, biz böyle bir konu işlemedik ki." diyerek şaşkınlık oluşan yüzümle ona baktım.
Öğretmen: "İşledik demiyorum zaten. Bildiğini anlat. Ben Merkezci denilince ne anlıyorsun sen?" Bu öğretmen benimle dalga geçiyordu sanırım. İnan Şaşa, şuracıkta boğasım geldi.
"Dünyada bir tek kendisi gibi davranan varlıklar geliyor aklıma.."
Öğretmen: "O zaman..hadi başla." Öylece kalakaldım. Acaba ne olabilirdi ki? Kafamdan sallamak, daha doğrusu içimden gelenleri söylemek en iyisi olacaktı. Dört soruyu geçmiştim ve sadece son soru kalmıştı. Onu da bilmesem olurdu.
"Ben'li bir anlatımdır bu. Yani, birinci kişi başından geçen bir olayı, içinde bulunduğu bir durumu, gözlem ve izlenimlerini bize anlatır. Bunun gibi çevresini, çevresindeki kişileri, bu kişilerin duygu ve düşünce evrelerini de yine birinci kişinin gözüyle görür, onun duygularıyla tanırız. Bu tür anlatışın doğrudanlık, okur için sağladığı yakınlık, canlılık gibi üstün yanları vardır. Dilsel engellerle karşılaşmadan anlatılanların içine kolayca girebiliriz. Öykünün kişilerini ayrımda da kolaylık sağlar bu anlatış biçimi. Bunu da ekleyelim, öyküleyen birinci kişi her zaman öykünün ana kişisi olmayabilir, bunun yerine yardımcı kişilerden biri olabilir. Bu durumda daha nesnel bir anlatış belirir. Ama ister ana kişilerden biri olsun, ister yan kişilerden biri olsun öyküyü anlatan birinci kişi, yaşantıyı doğrudan verir bize. " Oh be... Öğretmen bana dönerek gülümsedi. Oturduğu öğretmen masasının üstünden inerek bana yaklaştı.
Öğretmen: "Evet Balım, bazı konuları çalışmasakta söyleyebilirmişiz." Ben ise, hala anlamamış gibi ona bakıyordum. " Sözlüden geçtin. Şimdi yerine geç ve bundan sonra derslerimi dinle." diyerek yerine oturdu ve bende hemen yerime oturdum. Giray bana bakıyordu. Konuşmaması için sus işareti yaptım. En sonunda bu eziyetten kurtulmuştum. Ders bitmiş, okuldan çıkmıştık artık. Giray ile birlikte yavaş yavaş yürüyorduk eve doğru.
Giray: "Uykunu veda etmene yaramış."
"Evet." diyerek cevapladım. O sırada çoktan eve gelmiştik ve beni yine evden 1 metre uzaklıkta bıraktı. Bana doğru eğilip yanağıma sıcak öpücük kondurdu. Ben ise utangaçlıktan başımı öne eğdim. Ne vardı ki utanacak? Sevdiğin öpüyor işte.
Giray: "Seni seviyorum."
"Ben de seni seviyorum." diyerek ayrıldık birbirimizden. Hemen eve girip odama koştum. Kendimi hemen yatağa attım. Babamda evde yoktu. 1 saat içinde evde olurdu. Çok yorgundum. Dün hiç uyuyamadım ve üstüne üstelik sözlü olmuştum ve hepsinden geçtim. Tam 2 saatlik çalışmamla. Fena uyuyakalmışım. Uyandığımda saat 20:30'du. Bayağı geç olmuş. Aşağı indiğimde babam hala yoktu evde. Sanırım daha gelmedi diyerek tekrar odama geçtim. Sanırım fotoğraf konusunu bu akşam konuşamayacaktım. Olsun, 1 güncük daha bekleyebilirim dimi. Günler böyle geçiyor işte. Her şey olup bitiyor. Ah Şaşa, iyi ki varsın."
7. BÖLÜM SONU


Biraz uzun olmuş ama yeterli yine de Eh, Balım kafasındaki bazı sorulardan dolayı sözlüden geçmeyi başarmış. Ne iyi Yorumlarınızı bekliyorum.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
byzklbk
Acemi Senarist
Acemi Senarist
byzklbk


Mesaj Sayısı : 16
Kayıt tarihi : 10/04/13
Yaş : 29
Nerden : BARTIN/MERKEZ

Dert Ortağım; ŞAŞA Empty
MesajKonu: Geri: Dert Ortağım; ŞAŞA   Dert Ortağım; ŞAŞA Icon_minitimeÇarş. Nis. 10, 2013 7:26 pm

8. BÖLÜM

"Merhaba Şaşa. Seninle her gün dertlerimi paylaşırken kendimi çok iyi hissediyorum. Hiç kimseye söyleyemediklerimi sana anlatabiliyorum. Allahtan bugün haftasonu ve babamda 2 saatliğine evdeydi. Kahvaltımızı yapıp biraz sohbet ettik. Okuldan, arkadaşlardan konuştuk. Sonra aklıma o resim geldi. Sormazsam eğer, kafayı yiyecektim.
"Baba?" Babam, şefkatli sesiyle bana döndü.
"Efendim kızım."
"Bir şey söylemek istiyorum."
"Tabi kızım." diyerek bana doğru tamamen döndü. "Seni dinliyorum."
"Annemin hiç fotoğrafı var mı sende?" Babamın yüz ifadesi tam tahmin ettiğim gibiydi. Benden bu soruyu hiç beklemiyordu.
"Ha--hayır." diyerek önüne döndü. Bende yerimden kalkıp merdivenlerden çıktım. Odasına girip sakladığı kutuyu aldım. Bu yaptığım doğru değildi ama her şeyi bilmem benim hakkımdı. Kutunun içindeki resmi alıp hemen babamın yanına oturdum. Resmi onun göreceği şekilde masaya koydum. Başını kaldırıp masadaki resmi görünce gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Belki şimdi azarlayacaktı beni ama umrumda değildi.
"Bunu ne-nerden.." Elini koltuğa vurarak ayağa kalktı ve bana baktı. "Ah, tabiki. Özel eşyalarımı mı karıştırıyorsun artık?" İlk defa bağırmıştı bana. Bu kadar çok kötü bağırmıştı. Ben de ayağa kalktım.
"Özür dilerim. Karıştırmak istemezdim. Ama annemi merak ediyorum baba. Ve bu resimdeki de annem." dedim. Gözlerimden yaşlar akmaya başladı.
"Ha-hayır. "
"Kim o zaman?" Ondan cevap bekliyordum. Kesin bir cevap..
"O--o.." Ama alamadım beklediğim cevabı. Resmi alıp hemen odaya çıktı. Ben ise yıkılmış, koltuğa kendimi atmıştım. Ama belki de almıştım cevabımı. Gerçekten de annemdi o resimdeki. Evet, o resimdeki annemdi. Keşke görseydim yüzünü. Peki neden karalamıştı? İşte bunu sormayı unuttum. Daha doğrusu fırsat olmadı söylemeye. Kendimi toparladıktan sonra babamın yanına gittim. Ne kadar hakkım olsa da bilmeme yine de ondan özür dilemeliydim. Yavaşca kapıyı çaldım. biraz sakinleşmiş gibisine 'Gir' demişti babam. Girip yanına gittim. Pencereden manzarayı seyretiyordu. Ondan çok geçmişi seyretiyor gibiydi.
"Özür dilerim baba." dedim. Bana döndü ve bana sımsıkı sarıldı. Bende öyle... Böyle bir süre sürdü bu. Hiç konuşmadık. Bu hafta sonu hep boş geçti benim için. Yapacak bir şey yoktu. Babam benimle pek konuşmuyordu. emindim ki bana hala kızgındı. Bunu hissetmemek mümkün değil.Artık okul günü yani Pazartesi geldi. Üzerimi giyindim ve aşağıya indim. Kahvaltı hazırdı ama babam yoktu. Bir not bırakmıştı. 'Kahvaltı bitiyor.' Babamın bu notunu kırmamak umuduyla az bir şeyler atıştırıp çıktım evden. Merdivenlerden inerken arkamdan bir bağırışlar duydum. Kpek arkamdan bağırıyordu. Kimindi ki bu köpek? diye düşünürken yanıma açık kumral, uzun boylu bir adam geldi.
"Kusura bakmayın. Sizi korkuttu sanırım." Yüzüme çok dikkatli bakıyordu. Sanırım tanıma şekli bu olsa gerek kendisinin.
"Önemli değil. Köpekleri severim. Tatlı hayvanlardır." Küçükken benimde köpeğim vardı Şaşa. Pamuk gibi yumuşak tüyleri, bembeyaz, çok şekerdi. Ama kaybettim onu. Ama güzel bir anım vardı. annem kavga ederdi. O zamanlar 6-7 yaşındaydım. Annemi pek hatırlamıyorum ama az buçuk babamın anlattığıyla hayal edebiliyorum.
"Ne güzel. Bu arada.. geçenlerde çarpışmıştık. Onun içinde gerçekten özür dilerim."
"Sorun değil. Unutmuştum o olayı çoktan." Güldü, elini uzattı sonra da.
"Ben Barış."
"Memnun oldum. Ben de Balım."
"Balım.. güzel isim."
"Evet. Annem koymuş." Gerçekten annem koymuştu ismimi. En azından ondan olan bir şeyi taşımak güzel.
"Ben de memnun oldum Balım."
"Neyse benim gitmem gerek." diyerek ayrıldım hemen oradan. Tahmin ettiğim kadarıyla ukala birisi değilmiş. Hem yakışıklı, hem cömert.. Hayır Şaşa. Ben Giray'ı seviyorum. Ve bir kötü olay daha oldu. Hiç beklemediğim bir kişiden ve sana bunu anlatmak istiyorum.
Teneffüse girdik ve ben dışarı çıkmıştım. Biraz yalnız kalmak için arka bahçeye gittim. Orada Giray'ı gördüm. Arkadaşıyla konuşuyordu. Emre'ydi bu konuştuğu kişi. Kendini beğenmiş, züppenin tekiydi. Tam yanlarına gidiyordum ki benden bahsettiklerinde öylece kalakaldım orda ve dinlemeye başlamıştım.
Giray: " İddiayı kazandım. Artık arabalarımın anahtarlarını verirsin."
Emre: "Balım'ı tavladın. Okula elele girdiniz. Peki hiç öpüştünüz mü?"
Giray: "Ya abi ne alaka?"
Emre: "Öpmedin.." Kahkaha atıyordu dalga geçer gibi. Ki zaten geçiyorlardı.
Giray: "Evet öpmedim."
Emre: "İyi o zaman öp abi, al arabayı."
Giray: "Abartıyorsun ama Emre."
Emre: "Ne abartıcam abi. Sonuçta çıkıyorsunuz dimi?"
Giray: "Öyle de sevmiyorum ki ben o kızı abi. İddia da aşk olmaz." Duyduklarım arasında şok olmuştum ve o son cümle kulaklarımda yankılanıyordu. Tekrar ve tekrar.. En sonunda lavaboya attım kendimi. Kapıyı kilitleyim bıraktım kendimi. Ağladım, gözlerimdeki yaşları bitirene kadar ağladım. Derse girmedim bugün hiç. Onun yüzünü görmek istemiyordum. Bir araba için beni tavlamış. Meğersem ne kadar aptalmışım. Ne kadar safmışım. Seviyor sandım. Sözleri gerçek sandım. Hepsi bir iddia üzerine kurulmuş yalan cümlelermiş. Bugün ona görünmeden sınıfa girdim ve eşyalarımı alıp eve ilerledim. Hala bu kahrolası gözyaşları bitmek bilmiyordu. Hiç ağlamadığım belli oluyordu. Evin önünde durdum. Eve de giremezdim. Girmek istemiyordum. Merdivenlere oturup ağlamama devam ettim. Sitem ettim, küfürler yağdırdım içimden Giray'a. Artık o yoktu benim için. Yanıma birinin oturduğunu hissettim. Sarışın, kendi saç rengi olmadığı kesindi saç diplerinin siyah olmasından dolayı, güzel ve alımlı bir kadın oturdu.
"Neden ağlıyorsun kızım?" Ben ona baktım sadece. "Annenle mi kavga ettin? " Anne diyince daha çok ağlamaya başladım. 'Benim annem yok diyemedim.' Zaten asıl sorun bu değildi. Aldatılmıştım. Hemen evime girip kapıyı sertçe kapattım. Yine babam yoktu evde. Ki olmasın zaten. Beni böyle görmesini istemem. Hemen odama çıkıp duş aldım. Suyun içinde öyle rahatladım ki, sanki içimdeki her şeyi atmış gibi oldum. Duştan çıkıp hemen uyudum. Uyandığımda hiç kalkasım gelmedi. Ama mecburen kalktım. Çünkü telefonum çalıyordu ve arayan Giray'dı. Açmadım. Açmaya da niyetim yoktu zaten. Giyinip dışarı çıktım biraz. Bizim evin karşısındaki parka gidip biraz oturdum. Sonra yanıma oturdu birisi. Bugün ne kadarda çok kişi oturmuştu. Çok dikkat çekmişim sanırım. Bu sabah tanıştığımız çocuktu. Barış..
"Bugün annem ağladığını söyledi." Ben şaşkınca baktım ona. Sanırım o kadından bahsediyordu.
"He.. evet. Yabancı olduğu için konuşmak istemedim. Kusura bakmasın. Hem bana özeldi."
"Anladım. Sorun etmedi zaten. Kendisi Psikolog Uzmanı'dır."
"Öyle mi?" Yüzümde biraz gülümseme oluşmuştu. "Annemin de mesleği Psikilog üzerineydi. Yani babam öyle söyledi."
"Sanki öncedenmiş gibi bahsettin?" Bu çocuk bana dikkat ettiği kadar kelimelerime de dikkat ediyordu anladığım kadarıyla.
"Evet. Annem trafik kazası geçirmiş. Ve arabada ben de varmışım. Hafızam annemi hatırlamıyorum. O zaman hafızam varla yok arasındaymış. Her şeyi hatırladım zamanla ama annem yok içinde. Babamın anlattığıyla biliyorum sadece."
"Senin adına üzüldüm Balım. " Gülümsedim.
"Sorun değil. " Ona doğru baktım, mavi gözlerine.
"Sen hiç altadıldın mı?"
"Altadılmak mı?" diyerek güldü.
"Ah, pardon yanlış kişiye sordum sanırım. Erkeksiniz ya aldatılmaz aldatırsınız." diyerek tam kalkmıştım, Barış'ın sesiyle durdum olduğum yerde.
"Aldatıldım. Bir tek erkekler aldatmıyor Balım. Senin bu devirden haberin yok sanırım. Artık kızlarda aldatmaya başladı." Hafif gülümsedim ve tekrar yanına oturdum.
"Ben bilmem aldatmayı ama bugün ikinci kez aldatıldım. Gerçi birincisi bir şey sayılmaz ama ikincisi beni çok yıktı."
"Ben çok kez altadıldım. bu yüzden aşka inanmıyorum."
"Ben ilk defa aşık oldum. Yani, olmuştum."
"O gitmez."
"Niye?"
"Aşıksın çünkü. Onu hep gördüğünde acı çekeceksin. Belki bir gün bir sözüne kanacak tekrar birlikte olacaksın. Ama hep aldatılacaksın, hep üzülecek ve acı çekeceksin. Bir tek sen acı çekeceksin, karşı taraf değil. O gülüp eğlenecek, gününü gün edecek. Ama sen? Odana tıkılıp gözyaşlarını akıtacaksın gözlerin şişene kadar. Uykusuz kalacaksın, hiç odandan çıkmayacaksın, derslerini boşlayacaksın. Bu yüzden ben aşık olmayı bıraktım. Zor oldu ama başardım. Unutmak istiyorsan zor olacaktır."
"Yardım edersen olmaz belki." diye gülümsedim.
"Tabi olurum." İkimiz 1 saat böyle sohbet ettik ve evlerimize gittik. Ne iyi bir arkadaş. Ağlamaklı halimi güldürdü. Dedikleri o kadar anlamlıydı ki, unutacağım Şaşa. Görmemezden geleceğim onu. Yok artık o benim için yok."

8. BÖLÜM SONU

Umarım beğenirsiniz. Ortalık karışmaya başlıyor yavaş yavaş. Bakalım neler olacak ileri ki bölümlerde.. Yorumlarınızı eksik etmeyin.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
byzklbk
Acemi Senarist
Acemi Senarist
byzklbk


Mesaj Sayısı : 16
Kayıt tarihi : 10/04/13
Yaş : 29
Nerden : BARTIN/MERKEZ

Dert Ortağım; ŞAŞA Empty
MesajKonu: Geri: Dert Ortağım; ŞAŞA   Dert Ortağım; ŞAŞA Icon_minitimeÇarş. Nis. 10, 2013 7:27 pm

9. BÖLÜM

"Bugün utanmadan yanıma geldi Şaşa. Dün uyumadan önce çok düşündüm. İntikam alacaktım. Madem o benimle oyun oynuyor duygularımla alay ediyor, ben de kendimi ona aşık edeceğim. Görsün dünyanın kaç bucak olduğunu? Ne kadar ağladığımı bir tek ben biliyorum, sadece ben yaşadım.
"Dün seni göremedim. Aradım her yerde ama bulamadım. Evine gelecektim, baban görür, bir şey der sana sonra diye gelemedim de. İyi misin Balım?" Sinir oldum. Sinirden ellerim titremeye başladı. Ama tutmalıydım kendimi. İntikam alacaksam her şeyi güzel, yerinde yapmam gerekirdi.
"Üşütmüşüm. Babamı aradım geldi aldı beni."
"Geçmiş olsun. İyisin şimdi ama değil mi aşkım?" Bir de utanmadan aşkım diyor.
"İyiyim -aşkım-." Ne kadar söylemek istemesem de bu sözü mecburen söylemek zorunda kaldım.
"Bugün sinemada çok güzel bir film var. Gidelim mi?"
"Yarın Olsun." ;Yarın intikamımın 1. bölümü başlıyor Şaşa. Bütün ders ona bakmadım. Seviyorum hala onu ama bu yaptıklarından sonra nasıl yüzüne bakabilirim ki. Aslında benim değil, onun benim yüzüme bakmaması lazım. Öyle acıtacağım ki onu, benim kalbimi nasıl acıttıysa, gözyaşlarımı nasıl akıttıysa aynısını bende ona yapacağım.Her şey karşılıklı bundan sonra. Her şey... O bana ne yapıyorsa ve yapacaksa, ben de ona aynısını yapacağım.
Ders bitti ve okuldan ikimiz çıktık. Yine aynısı gibi eve bıraktı beni. Bütün yol boyunca konuşmadık. Bunu en sonunda farketti beyefendi karşıma geçip gözlerime baktı.
"Neler oluyor Balım?"
"Bir şey olduğu yok." O kadar söylemek istedim ki, ama sabretmeliydim. Bununda bir zamanı var. Her şeyin bir zamanı var.
"Sabahtan beri tek kelime etmiyorsun."
"Babam için endişeleniyorum." Babamı bahane edecek kadar düşürdü ya beni, yazıklar olsun! Gerçi doğruydu da. Babam eve geç geliyordu. Çok yorgundu ve hemen uyuyakalıyordu. Bu aralar çok mesai kullanıyordu ve ben onun için gerçekten çok endişeleniyordum.
"Bir şey mi oldu?" Endişesi bile yalandı. Benimle ilgileniyormuş gibisine nuımara yapması beni tiksindirmeye o kadar yetiyordu ki..
"Babam polis ve her an bir şeyler olabilir ve ben bundan çok korkuyorum. Kaç gündür eve ya geliyor ya gelmiyor. Gelemeyeceğinde arıyor haber veriyor ve ben zar zor uyuyorum o zaman ya da hiç uyuyamıyorum. Babamdan başka kimsem yok ve ben onu da kaybetmek istemiyorum. Ayrıca Cumartesi günü kalbini de kırdım. Bugün gelecek mi gelmeyecek mi bilmiyorum. Önceden okuldan çıktığımda hep evde oluyordu. Ama şimdi işleri oldukça yoğunlaştı. Babamı evde bulamıyorum. Ve şu anda da evde olmadığına eminim."
"Senin adına üzüldüm Balım. Merak etme her şey düzelecek." diyerek sarıldı bana. Derdimi anlattığıma inanamıyorum şuan kendime. Ama iyi geldi bir anda. Babamı bugünlerde çok özlemeye başladım Şaşa.
"Başka akraban filan yok mu?"
"Hayır. Burada kimsem yok."
"Anladım."
"Neyse ben gideyim artık. Belki gelmiştir bu sefer." diyerek ayrıldım. Arkama bileme bakmadım. Tam merdivenleri çıkacakken birinin sesiyle durdum. Arkama döndüğümde dün yanıma oturan o kadını gördüm.
"Merhaba Balım." Adımı nerden biliyor diye düşündüm bir an. Sonra aklıma Barış geldi. Akşam benden bahsetmiş olmalıydı.
"Merhaba efendim." Yanına biraz yaklaştım. Gülümsemesi öyle içtendi ki, dayanamadım bu halimle bende gülümsedim.
"Bu arada oğlumla tanışmışsınız. Barış."
"Evet tanıştık. Sizden bahsetti."
"Dün gece..anlattı bana her şeyi. Canım benim, çok üzüldüm." diyip sarıldı hemen. Sonra ayrılarak konuşmama izin verdi.
"Önemli değil efendim. Ayrıca dün için sizden de özür dilerim. 'Anne' diyince bir anda tutamadım kendimi. Benim annem yok."
"Şimdi çok kötü oldum. Allah rahmet eylesin."
"Annem hayatta. Babam ve ben nerde olduğunu bilmiyoruz. Arayıp sormuyor." Kadın bana öyle acınası bir biçimde bakıyordu ki içim gidiyordu. Bu acınası kötü bir şekilde değildi, kadın iyiydi her halinden belli oluyordu.
"Belki..gelememiştir. Yani, bilmiyordur nerde olduğunuzu?"
"Bu ihtimalde var ama annemi ben hiç görmedim."
"Onu görmeyi çok istersin değil mi?"
"Tabi ki. Her şeyden çok." Gülümsedi sadece. Hiçbir şey demeden evine doğru ilerledi. Arkasından bağırdım.
"Akşam bize gelir misiniz?" Bana baktı o güzel ,iç açıçı gülümsemesiyle. "Özür amaçlı ve tanışma amaçlı."
"Olur. Tabi ki geliriz." diyerek yoluna devam etti ve ben de evime doğru ilerledim. Kapıyı açtığımda gözlerim yine babamı aradı. Seslendim birkaç defa ama hiçbir ses, benim sesime cevap vermemişti. Demekki babam yoktu. Odama çıkıp üstümü değiştirdim ve hemen mutfağa geçtim. Akşam misafirler gelecekti. Önce kek hazırlamalıydım ama ben pek bir şey yapmasını bilmediğim için laptobumu alıp tezgahın üzerine koyarak siteye girdim. Yemek tarifleri, tatlı tarifler, her şey vardı. İçlerinden bazılarını yapmaya başladım. İlk defa yemek yapıyordum. Herkesin annesi öğretirdi çocuklarına. Ama benim annem yanımda olmadığı için öğrenme fırsatı bulamadım. Sadece makarna yapmasını, yumurta kırmasını ve patates kızartması yapmasını biliyorum. Saat 6 olmuştu artık. Her şey hazırdı. Yaptığım yemeklere göz atarken ses duydum. Bir an için korkmuştum ama sese doğru yöneldiğimde gördüğüme çok sevindim. Babam en sonunda gelmişti. Burnunu havaya kaldırıp kokluyordu.
"Kim bu evdeki yabancı?" Babama yaklaşarak;
"Evde yabancı yok baba. Senin gibi bir polis olunca eve giremiyor." diyerek sımsıkı sarıldım. Çok özlemiştim babamı ve dile getirdim sarıldığım anda.
"Seni o kadar çok özledimki baba, odana girip kaç defa baktım allah bilir." diyerek ayrıldım.
"Ben de seni çok özledim kızım ama işler yoğun bu aralar. Hırsızlar, cinayetler, her yerde dolaşıyorlar artık. Ne kadar korkuyorum bir sen sor. Evde yalnız kaldığını bilmek, öldürüyor beni kızım."
"Merak etme baba. Ben en azından her yeri kilitliyorum. ama sen? Açıksın, her an bir şeyler olabilir ve ben bundan çok korkuyorum." Babam, yüzümü avuçlarınin içine aldı.
"Senin için, tehlikeye atılmayacağım kızım. Senden başka kimin var ki?" diyerek eğilim alnımdan öptü. Sonra sormak isteyipte soramadığı soruyu sordu yüzüme bakarak.
"Evde mis kokular var. Yemek desem, sen daha patatesi bile ince soyamıyorsun."
"Biliyorum baba. Hatırlatmana gerek yok." Babam, ben farketmeden hemen mutfağa ilerlemişti. Ben de arkasından takip ederek konuşmama devam ettim. "Bugün misafirler var ve sen çok geç geliyorsun. Ben de laptobuma muhtaç oldum. O sağ olsun, her şey hazır." dedim ve babamın ' misafirler?' sorusunu soracağından %100 emindim hemen cevapladım babam ağzını açmadan.
"Yan komşu..Yeni taşındılar. Hem iyi olur." derken kapı çaldı. Gelmişlerdi. Hemen koşup açtım kapıyı. Barış ve annesi çok şıktı bu akşam. İçeri davet ettim iksini. Babamda mutfaktan çıkmış, salonun ortasında gelenlere bakıyordu. Barış'ın ceketini alıp astım. İkisini salona davet ettim. Barış geçmişti salona, ama annesi geçmemişti. Bir yere bakıyordu donmuş gibisine. Ben de onun baktığı yöne baktım ve babama bakıyordu. Babamda aynı şekilde, Barış'ın annesi gibi donakalmıştı. Şaşmıştım, yani hiçbir şey anlayamamıştım bunların hallerinden. Barış'ta aynı benim gibiydi. anlayabiliyordum. Son kez seslendim.
"Efendim, buyrun geçin." Hemen ürperdi ve bana baktı.
"Pardon canım." diyerek uzun uzun baktı bana. Gözleri mi yaşarmıştı ne tam anlayamamıştım. Sonra salona geçti. Ben de kapıyı kapatıp yanlarına gittim ve babamın yanına oturdum. Selamlaşmaları bile farklıydı. Uzun uzun sohbetler ettikden sonra masaya oturduk. Allah'tan yemek yemeden gelmişlerdi. yoksa yaptığım bunca emek boşuna giderdi. Oysa ki, ilk defa yemek yaptım ve bu onlara denk gelmişti. Kıymetini bilmelilerdi ve bildilerdi de.Zeynep Hanım, Barış'ın annesi, bana baktı.
"Çok güzel olmuş. Kimden öğrendin yemek yapmayı?" Sevinmiştim Şaşa. Acemiliğimde iyi işe yarıyormuş demekki.
"Size kısmetmiş. Bugün öğrendim. İnternetten." Şaşkınlık içerisinde yüzüme baktı Barış'la ikisi.
"Harika. Bende bilmezdim. Bir kere internetten öğrenmeyi denedim ama acemiliğim iyi gelmedi bana. Berbat olmuştu. Erkek arkadaşım zora yemişti ve bunu bana belli etmiyordu. Bana kötü gelen yemek ona neden kötü gelmesinki." Bunları söylerken babama bakıyordu. Onların arasında ne oluyor, hiç anlamadım Şaşa. yoksa, bu evde benim dışında yeni bir aşk mı doğuyor diye düşünmedim değil. Aslında Zeynep abla'da iyi birisi, güzel ve alımlı. Eşinden boşanmış, işine düşkün, aynı babam gibi. Ama bu ilişki olmamalıydı, Çünkü annem bir gün geri dönecek ve babamla bir araya gelip mutlu mesut yaşayacağız. Ben buna inanıyorum ve her gece bunun için Allah'ıma dua ediyorum. Yemekten sonra biraz daha oturup sohbet ettik. Saat 11 olmuş, müsaade isteyip evlerine gitmişti. Babamda yorgunum diye odasına çekilmişti. Ben de bulaşıkları makineye dizip odama geçtim. Yine annemi düşündüm. Gökyüzüne baktım son kez. Biliyorum, annem gelecek. Bulacak. O bulmasa, bulamasa bile bizi, ben onu bulacağım. Yeniden aile olacağız."

9. BÖLÜM SONU
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
byzklbk
Acemi Senarist
Acemi Senarist
byzklbk


Mesaj Sayısı : 16
Kayıt tarihi : 10/04/13
Yaş : 29
Nerden : BARTIN/MERKEZ

Dert Ortağım; ŞAŞA Empty
MesajKonu: Geri: Dert Ortağım; ŞAŞA   Dert Ortağım; ŞAŞA Icon_minitimeÇarş. Nis. 10, 2013 7:27 pm

10. BÖLÜM

"Bugün okul çıkışı sinemaya gittik. Sanki o filmde bana uyarlanmış gibiydi. Oyuna mağruz kalan, aşkıyla duygularıyla alay edilen, yalnız kalmış bir kadın. Gerçi yalnız değilim. Babam var ve tabiki de sen varsın Şaşa. Biraz ağlamıştım. O kadına çok acıdım doğrusu. Neden intikam almaktan vazgeçti ki? Alsaydı dai gururuyla nasıl oynanacağını gösterseydi o kalpsiz adama. Sinema çıkışında Kafeterya'da oturup bir şeyler içtik. Giray, bana bakıyordu. Eliyle yüzümü dokunacakken geri çekildim aniden. Bana dokunmasını bile hazmedemiyorum artık.
"Gözyaşlarını silecektim sadece." Şaşkınca bana baktığına emindim. Ağlıyordum. Ya filmin etkisi yüzünden ya da Giray'ın yüzünden. Yüzüne baktım.
"Film çok acıklıydı. Ne duygusuz bir adam. Nasılda gururuyla oynadı kızın.Böyle kalpsiz erkekler var mıdır ki gerçek hayatta merak ediyorum. Bir araba yüzün.." duraksadım aniden. Çünkü filmde araba söz konusu değildi iddiaları. Evdi. Düzelterek devam ettim. "Yani.. basit bir ev yüzünden iddiaya girdikleri olaya bak. Kızı oyuncak sanmışlar. " Tamamen dediklerimi ona uyarlıyordum. Anlamaz ki, hiçbir şey bilmediğimi sanıyor. Ama gözleri aşağıya bakıyordu. Eh, o adamla ne kadarda benzerlik kuruyorlar. Şımarık, kendini beğenmiş, baba paasına güvenen, basit bir şey için bir kızı kullanan... Oysa ki, terasta dediklerine içim o kadar acımıştı ki, gerçekten iyi birisi olduğunu sanmıştım. Kendini böyle acındırarak beni elde etmeye çalışacaktı. Ettide zaten. İddiayıda kazandı. Arabayı almış altına, geziyordur Taksim'de Bebek'te. ama ben onu öyle bir gezdireceğim ki. Öyle Taksim'de Bebek'te değil, sadece havada gezdireceğim. boş hayaller içinde. İntikamımı alınca yüzüne bakıp alay edeceğim.
"Sormayayım diyorum ama sormadan da edemiyorum." diyerek bana baktı sorgulu gözlerle. Asıl benim bakmam gerekirdi öyle. Rolleri değiştirdik sanırsam. "Neden benden uzaksın?" İşte geldik asıl soruya.. Ver verebilirsen cevap.
"Uzak değilim." Sıkılmış vaziyette bana doğru doğruldu.
"Balım, dünden beri benden uzaksın. Elini tutmak istiyorum, çekiyorsun. Yüzüne dokunmak istiyorum, çekiliyorsun. Söylesene, biz neyiz?" Film izlerken çok düşündüm. Eğer bitirirsem, peşimden koşturursam, o zaman intikamım daha iyi ilerler diye ve şimdi tam zamanı. Onun bana oynadığının aynısını yaşatacağım. Ve ilk adımımı attım da.
"Aslında..hiçbir şeyiz." bana anlamsızca baktı.
"Hiçbir şeyiz.. derken?" Ayağa kalktım ve onun gözlerinin içine baktım. Dedim ya, gözlerinin içine baka baka alacağım intikamımı.
" Her şey bir oyundu Giray. Bir iddia üzerine kurulmuş ilişkiydi seninle yaşadıklarım. " diyerek ayrıldım oradan. Arkamdan baktığına eminim. Çünkü tam yerinden vurmuştum onu. İntikamım şimdiden başladı benim için. Aslında bu da yeterdi ama hiçbiri yetmez onun benim duygularımla oyun oynamasına. Doğruca hep bizim evin karşısındaki parka doğru ilerledim. Tam banka oturacaktım ki, Barış'ı gördüm. Bu sefer o ağlıyordu. Yanına doğru gittim ve yanına oturdum. Beni farkedince hemen gözyaşlarını sildi.
"Silmene gerek yok. Eğer gözyaşını silmenden kastın 'erkekler ağlamaz' sözüyle bence yalan. Erkeklerde ağlar, duygusuz erkek olur mu hiç?" Bu son sözü söylerken duraksadım. "Bazıları için olur. Duygusuz, kendini beğenmiş.." Bana baktığını hissedince bende ona baktım. Neye uğradığımı farkedemeden kollarımı ona sarılırken buldum. Aslında ben değil de o sarılmıştı. Ağladığını hissedebiliyordum. Ses çıkarmadan, sessiz sessiz ağlıyordu. Nedense bende onu kendime yakın hissediyordum. Sonra bir ses nedeniyle ayrıldık birbirimizden. Ve o sesin sahibi, Giray, bize doğru geliyordu. Barış'ı yakasından tutup yumruk atmıştı. Ne olduğunu, ne yapmaya çalıştığını anlayamamıştım.
"Ne yapmaya çalışıyorsun?" diyerek iteledim Giray'ı. Barış, yerde yatıyordu. Karşılıkta vermiyordu.
"Benimle oyun oynayacak son kişisin sen. Senin diğerleri gibi sürtük olmadığını sanırdım. ama değilmiş." diyerek arkasına döndü. Tam gidecekken bağırdım ona. İçimde ne varsa şimdi dökecektim.
"Ben de senin diğer zengin züppeleri gibi olmadığını sanırdım. Kendini beğenmiş, duygusuz, kalpsiz bir kişiliğin yok bilirdim. Ta iddia uğruna beni elde ettiğini öğrenene kadar." Bunları söylerken bana şaşkınca baktığını anlayabiliyordum. Yanıma yaklaştı ve bana baktı. Tutamadım gözyaşlarımı ve döktüm içimdekileri.
"Ben..ben ilk defa aşık olmuştum. İlk defa bu kadar eğlenmiştim. Ama bunlarında sahte olduğunu bilmek, öğrenmek can acıtıcı. Niye? Ben basit bir araba uğruna girilecek iddia mıyım? Sana inanmıştım, sevmiştim seni. Ama artık.. tiksiniyorum senden. Nefret ediyorum." diyerek ayrıldım onun bir şey demesine izin vermeden. Artık bitti Şaşa. İçim rahatladı. Giray'ı düşünmek yok artık. Bugün nasıl geçti bilmiyorum. Akşama kadar yatakdan çıkmadım. Saate baktığımda 20.35 olmuştu saat. Yatakdan kalkıp pencerenin önüne geçtim. Yağmur yağıyordu. Yağmurun yere düşüşünü birbir izledim. Gözlerimi parka çevirdiğimde tanıdık birini gördüm. Oturuyordu kaldırımın üstünde. Giray'dı o. Ne yüzsüz. Gerçekleri yüzüne haykırdım, o hala burda yağmurun altında bekliyordu. Onu izlerken babamın arabasını gördüm. "Eyvah!" dedim bir anda. Babam Giray'ı görürse yanlış anlayacaktı diye düşünürken onu Giray'ın yanına ilerlerken gördüm. Bir şeyler diyordu bilmiyorum ama Giray'ın bize doğru babamla ilerlerken gördüm. 'Aman Allah'ım. Babam onu eve davet etti.' diyerek hemen merdivenlerden aşağı indiğimde babam ceketini çıkarmış askıya asmıştı ve bana bakıyordu. Tabi ki Giray da.
"Ho-hoş geldin baba."
"Hoş bulduk kızım. Arkadaşın zile basmış ama duymamışsın sanırım. Ödev filan vardı önemli yarına diye söyledi. Uyuyor muydun?" Yalan söylemekte bir numaraydı. Babama ne yalanlar uydurmuş içeri girmek için.
"E-evet baba. Uyumuşum. Çok yorgundum. Unutmuşum Giray, geleceğini." diyerek yüzüne nefretle baktım.
"Tamam, siz çıkın odaya. " diyerek Giray'a ve bana baktı sonra devam etti. "Sen bir şey yememişsindir. Bir şeyler hazırlayayım." diyerek mutfağa geçti ve ben de hemen merdivenlerden odama çıktım. O da beni takip ediyordu. Odama girip kapıyı kapatmamla hemen onu koltuğa doğru ittim.
"Ne yaptığını sanıyorsun sen ya? Şimdi babama da mı yalan söylemeye başlıyorsun?"
"Ben özür dilerim. Seninle mutlaka konuşmam gerekiyordu."
"Ne konuşacaksın daha ya? Benimle oynadığın yetmiyor mu? Söylediğin yalanlar yetmiyor mu sana? Daha ne yalan söyleyeceksin?" Giray, olduğu yerden hemen kalkarak bana yaklaşmaya çalıştı ama ben izin vermedim.
"Yaklaşma bana."
"Balım, anlatacağım her şeyi.. Baştan sona.. Duymanı istemezdim ama yeteri kadarını duymuşsun, tamamını değil."
"Daha ne duymam gerekiyordu ki?"
"Gel otur, anlatayım sana her şeyi." Oturdum ve onu dinlemeye başladım. Anlattı bana her şeyi.
"Sonra Emre'yle arka bahçeye gittik. Bu iddia konusunu açtı." Yüzü yere dönüktü. Zaten öyle olmalıydı da. " Sen sanırım iddia olan yeri duymuşsun, başını." 'Evet' anlamında başımı salladım. "Dedim zaten ona. Ben bu iddiadan vazgeçiyorum diye. Araba anahtarlarını da ona geri verdim. " Yüzüm şaşkınlık içinde ona döndü. "Çünkü.. parktada söyledim sana, sen diğerleri gibi değilsin. Bir iddia üzerine kurulan ilişki beni değiştirdi. Seni düşünemeden edemez oldum. Gözlerimi kapattığımda seni görür oldum." Ben hala bunu niye dinliyorsam artık. "Hayatımı değiştiren bir genç kız, bana hayatı yaşatan, olduğum gibi gösteren, beni Giray Baykan olarak değil de, sadece ve sadece Giray olarak seven birisi çıkmışken karşıma, hala onunla oyun oynayamazdım. Bugün sana her şeyi anlatacaktım, her şeyi, gitmeseydin anlatacaktım." Yerimden kalktım ve kapıyı açıp dışarı gösterdim. O da ayağa kalkarak benim ne yapmaya çalıştığımı çözmeye çalışıyordu.
"Teşekkür ederim. Gerçekleri söylediğin için. Lütfen şimdi gider misin?" Üstelemeden kapıdan çıktı. Bende kapıyı kapattım ve hemen kendimi yatağıma attım. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Babamın sesini duyar duymaz yerimden kalktım ve hemen yüzümü yıkayarak aşağıya indim. Babam çok güzel masa hazırlamıştı. Babamın yanına gider gitmez ilk sorduğu soru; "Arkadaşın nerede Balım?" oldu. Ben de hemen masaya oturarak cevap verdim.
"Gitti."
"Bari iyi akşamlar deseydi. Böyle haber vermeden...Allah Allah.." dedi tabağıma makarna koyarak.
"Boş ver. Çok güzel olmuş yine makarna."
"Eğer yersen daha da güzel olur." İştahım yoktu bu akşam ama babamı kırmak istemezdim. Bir kaç kaşık bir şeyler yedim ve hemen babama 'iyi geceler' öpücüğü verip odama çıktım. Önce duş aldım, sonra pencere kenarına geçtim. Yağmur durmuştu. Dışarıya baktım tekrar, Giray var mı diye. Yoktu bu sefer. İnanmak istiyordum bütün söylediklerine ama en son söylediklerine inanmam güç oluyordu. Gerçekten doğru payı var mıydı bunların Şaşa? Keşke konuşabilseydin de sorularıma bir cevap verebilseydin.."

10. BÖLÜM SONU
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
byzklbk
Acemi Senarist
Acemi Senarist
byzklbk


Mesaj Sayısı : 16
Kayıt tarihi : 10/04/13
Yaş : 29
Nerden : BARTIN/MERKEZ

Dert Ortağım; ŞAŞA Empty
MesajKonu: Geri: Dert Ortağım; ŞAŞA   Dert Ortağım; ŞAŞA Icon_minitimeÇarş. Nis. 10, 2013 7:27 pm

11. BÖLÜM

"Gece nasıl uyuduğumu sabah nasıl kalktığımı hiç bilmiyorum Şaşa. Üstümü giyinip, kahvaltı yapmadan çıktım evden. Merdivenlerden inerken Barış'la karşılaştık. Dün benim yüzümden dayak yemişti ve zaten kötüydü dün.
"Günaydın Barış." Bana baktı. Gülümsedi. Sanki dün benim yüzümden dayak yememiş gibisine gözlerimin içine bakarak içten gülümsedi.
"Günaydın." Hemen lafa girdim. Özür dilemem gerekiyordu mutlaka.
"Dün için çok özür dilerim. Giray işte. Baş belası. İyi misin
?" Yüzümü çocukca nasıl buruşturdum ben bile hayalime sığrdıramam Şaşa.
"İyiyim. Önemli değil. " Sonra dikkatlice, ciddi ciddi bana baktı.
"O seninle oyun mu oynadı?" Başımı eğdim. Parmağıyla çenemden tutup başımı yukarı kaldırdı.
"Eğme başını. Onun için değmez. En azından gerçekleri geç olmadanda görmüşsün."
"Neden bu kadar hep iyisin?" Gülümsedi ve bana baktı uzun uzun.
"Ben hep kötülük gördüm ve son kötülüğü dün gördüm. Malesef ki bana yapılan kötülükleri kimseye yapamıyorum. İyi filaanda değilimdir, bilmiyorum başkalarının açısından nasılımdır. Ama hep eziliyorum. Sevdiğim tarafından.."
"Benim açımdan iyisin. Hem ezilmiyorsundur, alttan alıyorsundur sadece. Ve emin ol ki, en doğrusunu yapıyorsun. Kötülüklere kötülükle karşılanır derler ama bence doğrusu şu; kötülüklere kötülüğünle de davransan aynısıdır, iyiliğinle de davransan yine aynısıdır."
"Şöyle hesaba katalım, 'aynı tas, aynı hamam.' " İkimiz gülmekden geçemiyorduk. Okula doğru beraber sohbet ediyorduk. Gerçi o ne okuyor ya da çalışıyor mu bilmiyorum. Sormayı da akıl edememişdim. Şimdiye kadar...
"Sahi sen nereye gidiyordun?"
"Okula."
"Hadi. Hangi okul? Bizim okul olamaz, çünkü görmüyorum seni."
"Olması mümkün değil zaten. Ben üniversite okuyorum." Utancımdan gülümsedim. O da benim utanmama gülüyordu eminim.
"Pardon ya. Şey..gerçekten senin ağlamana sebep olan şey neydi?" Çok meraklıyım Şaşa. Bunu elden geçirmek lazım.
"Sen kaçta çıkıyorsun okuldan?" Bu sorunun benim sorumun cevabı olamazdı, ki yine saçmalıyorum, soruma soruyla karşılık vermesi şaşırtıcıydı.
"3 buçukta. Neden ki?"
"Tamam. Çıkışta beklersin beni. Alırım seni. Müsait bir yerde seninle uzun uzun konuşurruz. Hem iyi de geliyorsun bana, küçük kız."
"Tamam. Bekliyor olacağım." diyerek ayrıldık ikimizde. O sola doğru ilerledi, ben ise sağ tarafa ilerleyip otobüse bindim. Kulaklığımı takıp müziğe bıraktım kendimi. Öyle dalmışım ki, şoförün uyarısıyla kendime geldim.
"Kızım, geldik hadi." Hemen kalkıp indim otobüsten. O kadar heyecanla giridğim okula şimdi hiç girmek istemiyordum. Heyecanla gelmemin nedeni Giray'dı, şimdi ise hiç gelmeme isteğim yine Giray'dı. Hep bu sebeplerin arasında o mu olmalıydı? Sınıfa doğru ilerlerim. İçeri nasıl girdim anlatamam. giray'ı görmemek için sarf etsemde o yanımdaki masaya oturmuş beni bekliyordu ve onu görmemem imkansızdı. Kalkıp bana yer verdi. Oturdum ve benimle beraberinde oda oturdu. Bakışlarını bana doğru çevirdi. Ben de ona baktım.
"Kalkar mısın yerimden?" Anlamadığı her halinden belliydi. Bunca olanlardan sonra onunla aynı sırada oturmayı bırak, aynı havayı almayı bile hazedemiyorum. Bu halimden anladım ki, dün kü sorum beni şimdi aydınlatmıştı. Onu asla affetmeyecektim, affedemeyecektim. İlk işim teneffüsden sonra sınıfımı değiştirmek olacaktı. Şimdilik idare etsem iyi olacak diye düşündüm.
"Dün gece her şeyi anlattığıma rağmen hala bana kızgın mısın?"
"Her şeyi anlatmış olabilirsin ama bu seni hemen affedeceğim anlamına gelmiyor. Hem affedeceğimi kim söylemiş? Yakınımda olmana bile hazmedemezken, yanımda oturmana izin mi vereceğim?" Bütün öfkemi yüzüne kusmuştum. Yanımdan kalktı ve eski yerine geçti. Ona bakmıyordum. Bakmakta istemiyorum zaten. 1 ders boyunca gözleri benim üzerimdeydi bunu farkedebiliyordum. Farketmemek için kör olmak gerekirdi. Zil çaldı ve hemen sınıftan ayrıldım. Müdürün odasına doğru ilerleyerek kapıyı çaldım. 'Gir.' onayını aldıktan sonra içeri girdim. Müdüre selam vererek konuyu anlattım. Giray'la yaşadıklarımı anlatamam herhalde. Sadece 'TM' sınıfından sayısal sınıfına gitmeye karar kıldığımı söyledim. Müdür, sınavların başalamadığı için beni geçi yaptırdı. Bu ders Sayısalların sınıfında olacaktım. Bu demek oluyor ki, giray'la sınıflarımız yanyana olacak. Eski sınıfıma girip eşyalarımı topladım. Giray yanıma gelerek soru sormaya başladı.
"Nereye? Neden toplanıyorsun?"
"Başka sınıfa giriş yaptım."
"Bunu yapmış olamazsın."
"Yaptım. İyi dersler." diyerek ayrıldım. Tam sınıftan çıkacakken bir elin benim kolumu tuttuğunu hissettim.
"Bıraksana kolumu Giray."
"Eğer benim yüzümden sınıfını değiştiriyorsan, bunun için değmem. Tamam, bu olaydan sonra çok aciz duruma düştüm. Aşşağılık herifin tekiyim. Bunu kabulleniyorum. Ama değmem bunun için. Yanına bile yaklaşmam, söz veriyorum. Ama gitme, değiştirme sınıfını." Kolumu kurtararak yeni sınıfıma doğru ilerledim. Evet haklıydı, çok aciz ve aşşağılığın tekiydi. Bu kadar düşmeyi başarmıştı gözümde. Yalvarmakta neydi, sanki kendini affettirebilecek böyle davranarak. Sınıfa girdiğimde tekrar yeni gözlerle karşılaştım. boş bir alan aradım. Ama yoktu. Taki ön sırada oturan mavi gözlü, saçları kahkül gibi önünde duran dağını saçlı bir erkek bana seslendi. Bayağı bir soğuk bir ses tonu ile.
"Sadece burası boş. " Bu dediğini davet sayarak oturdum yerine. O çocuğun bu sözü demesiyle diğerlerinin ona bakması biraz garip bir şeydi. Ya bu sınıflar çok garip, ya da bu okul tamamen garipti. Okulun açılmasıyla beraberinde bu durumu hiç anlayamamıştım. Ve bu sınıf, eski sınıfımdan daha sessizdi.Yanımdaki çocuk hiç konuşmamıştı. Hep sessiz ve çoğuk muydu bilmiyorum ama kesinlikle şundan eminim, burası çok garip birr okul. Eğer burdan sağsalim çıkarsam, iyiyim Şaşa. Dersler bitti. Defterlerimi çantama koyup hemen çıktım. Bugün beni Barış alacaktı. Çıkışta onu bekledim. Sağıma baktığımda Giray'ı gördüm. Beni farkedince yanıma gelecekken hemen durdu. Çünkü Barış yanıma gelip selam vermişti.
"Gel. Bir şeyler yiyelim." diyerek ayrıldık okuldan. Uzun bir yolun ardından bir lokantaya girmiştik ve işi çok güzeldi. Tarihi bir yer gibiydi.
"Çok güzelmiş." diyerek beğenimi dile getirdim.
"Evet. Hadi şöyle şuraya oturalım." diyerek beni sağ köşedeki pencere tarafı olan masaya yöneltti. Ben pencere tarafına oturdum o ise karşıma oturdu. Garson gelerek şiparişlerimizi verdik ve şiparişlerimiz gelince konuşmaya başladık. Gerçi konuyu ben açmıştım.
"Seni aldatan şu kızı merak ettim doğrusu."
"Merak edilecek gibi değil mi?"
"Seni ne hale soktuğuna bak. Farkedilmeyecek gibi değil. Aynı üniversiteden misiniz?"
"Evet. Ne yazık ki aynı sınıftanız. "
"Fazla ileriye mi gidiyorum bilmiyorum ama...neden aldattı seni?"
"Fazla ileriye gitmezsin, tam aksine dert arkadaşım, ortağım olursun."
"Sevindim."
"Onu en yakın arkadaşımla--" Söylemekte o kadar çok zorlanıyordu ki, anlayabiliyordum. "öpüşürken gördüm." Derin bir iç çekti. "ama inkar ediyor. Ben öpmedim, o öptü. Devamını görseydin ne olduğunu anlardın. diyip duruyor."
"İnanması güç."
"Aynen öyle. Dün de aynı kişiyle aynısını yaparken gördüm. Söylesene şimdi ben neye inanayım? Artık dayanamadım bastım onları. Fazla inkar edemediler."
"İnkar etmenin ecele faydası yok."
"Artık bıktım. Hep uğraşmaktan... Hayatıma şöyle dürüst, gerçekten yürekten seven bir kadın çıksın evleneceğim hemen."
"Ağır söylüyorsun bak sonra yine..."
"Hayır, ciddiyim." Nefes vererek ayağa kalktı.
"Ben bir lavaboya gidip geleyim." diyerek arkasına döndüğünde bir kızla çarpıştı. Kız, sarışın, uzun boylu, beyaz tenli, zarif birisiydi ve oldukça güzeldi. Konuşması da çok zarifdi.
"Beyefendi, biraz daha dikkatli olur musunuz?"
"Özür dilerim, hanımefendi. İyi misiniz?"
"Evet, iyiyim. " diyerek ayrıldı Barış'ın yanından. Barış, arkasından bakakaldı resmen. Sonra bana döndü, "Böyle anlayışlı kadınlarda var mıydı ya? Yani senden başka.." diye gülümseyerek gideceği yere doğru ilerledi. Barış, lavabodayken, kızı incelemekten kendimi alamadım. Demin, Barış'ın istediği özellik bu kızda vardı. Hem samimi, zarif, konuşması oldukça düzgün, dürüst birisine de benziyor, ama belli de olmaz, ne kadarda iyi anlaşırlardı. Barış'ın önüme oturmasıyla kızı incelemem yarıda kesildi.
"Hadi yemeğimizi yiyelimde hemen gidelim. Hem senin baban merak eder, hem de benim annem."
"Sahi annen ne yapıyor?"
"İşle meşgul. Birazdan evde olur. Beni bulamayınca kafayı yiyecektir kesin." Gülmeden edemedim.
"Kendimi anlıyorumda, 17 yaşındayım. Ama sen üniversitelisin. Sahi kaç yaşındasın?"
"20 yaşındayım. İnan 40 yaşında olsan bile annen her zaman merak eder seni. bu zamana kadar annemin dediğinden dışarı çıkmadım. Anne kuzusu da değilim. Olsam bile kötü bir şey değildir bu. Beni bir tek anlayan annemdi. Ve ayrıca benim hiç kardeşim yok. Şimdi sen çıktın karşıma. "
"Benimde abim yok." diyerek gülümsedik ikimizde. Yemeklerimizi yedikden sonra Barış, hesabı ödeyip evimize doğru yürümeye başladık. Evin önünde biraz durduk ikimizde.
"Her şey için teşekkürler Balım. Bana çok iyi arkadaş oldun."
"Evler yan yana. Beklerim." diyerek evimle onun evini gösterdim. Yanağımdan makas alıp "Görüşürüz." diyerek evine girdi. Bende hemen merdivenlerden çıkıp odama geçtim. Ödevlerim vardı ve hemen hiçbir şeyi aklıma sokmadan ödevimi yapmaya başladım. Günümde böyle geçti. Bu bütün yaşananlardan sonra güleceğim aklıma gelmezdi. Barış'ı kendime örnek aldım bir an. Şu an kendi halime şükretmeliydim. Ya ben öyle bir şey yaşasaydım, gerçi benim yaşadıklarımla Barış'ın yaşadıkları bir tutulamaz, nasıl olurdum ben bile büşünmek istemiyorum."

11. BÖLÜM SONU
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
byzklbk
Acemi Senarist
Acemi Senarist
byzklbk


Mesaj Sayısı : 16
Kayıt tarihi : 10/04/13
Yaş : 29
Nerden : BARTIN/MERKEZ

Dert Ortağım; ŞAŞA Empty
MesajKonu: Geri: Dert Ortağım; ŞAŞA   Dert Ortağım; ŞAŞA Icon_minitimeÇarş. Nis. 10, 2013 7:28 pm

12. BÖLÜM

"Okul kapısından içeri girer girmez yine onu gördüm. Onun yüzüne bakmadan ilerledim sınıfıma doğru. Yüzüne bakmak bile istemiyordum. Ama çok özledim Şaşa onu. Yaşadıklarımızı çok özledim. Geri dönülemez bir şey yapmıştım. Artık geri dönüşü yok biliyorum. Sınıfa girdiğimde yerime geçtim. Yanımdaki çocuk, selam vermeyi bırak günaydın bile dememişti. Ben atıldım hemen, ne olursa olsun.
"Günaydın. Ben Balım." diyerek elimi uzattım. O ise, uzattığım elime baktı, sonra yüzüme baktı. Şaşırmıştım, o da elini uzatmıştı. Gerçi böyle bir umutla uzatmıştım.
"Ben de Hakan." diyerek elini çekti ve okuduğu kitaba geri döndü. Kitaba baktığımda Aşk ve Ceza yazıyordu. Meğersem dışımdan söylemişim kitabın adını.
"Okudun mu?" diyerek kitabı bana gösterdi.
"Hayır. Okumadım."
"Tavsiye ederim." diyerek kitabına geri döndü.
"Sadece dizisini izledim."
"Öyle mi?" Sanki hiç haberi yokmuş gibisine söylemişti bunu.
"Evet. ATV'de yayınlanıyordu."
"Bilmiyodrum."
"Demekki TV izlemiyorsun."
"İzlemem. Haberler dışında." Şaşkınlık içinde konuşmadan önüme döndüm. Yanımda oturan kişi çok çalışkandı. Çıkardığı defterin üzerindeki türlü türlü notlar tutan, öğretmenin sorduğu soruları cevaplayan, dersini zamanında yapan, iyi ders dinleyen, saygılı, ama bir o kadar da böyle şeylerin içine düşmüş soğuk kanlı birisi... Günaydın dememe sevimli bir şekilde karşılık vermesine dua edebilirim şu an. Öğlen yemeği olmuştu çoktan. Defterlerimi çantama koyarken Hakan tam kapıdan çıkacakken yanıma doğru geldi.
"Biz arkadaşlarla okulun karşısındaki Kafeteryaya gidiyoruz. Gelmek ister misin?" Davetine gülümseyerek cevap verdim.
"Olur." diyerek çıktık sınıftan. Tam okulun merdivenlerinden inerken Giray'ı gördüm. Hem de yanında bir kız vardı. Benden daha popülerdi. Yanında sönük kalırdım. Sarışın, uzun boylu, havalı, daha ayrılalı aylar geçemedi kendine yeni birisini bulmuş pislik. Şuan sinirlerim tam tepemde. Merdivenlerden düşmemek için Hakan'ın koluna girdim. Bana anlamsızca baktığını hissediyordum ve sessizce fısıldadım ona.
"Kendimi biraz kötü hissediyorum da. Bir sakıncası yoksa.." Cümlemi bitirmeden hemen araya girdi.
"Hayır tabi ki. Bir şeyler atıştırırsan kendine gelirsin. " diyerek anlayışla karşıladı beni. Bu çocuk, dün gördüğüm soğuk kanlı çocuk değildi, ya da ben öyle algılıyordum. Dediği kafeteryaya geldik ve onların her zaman oturmuş olduğu cam kenarı masaya geçtik. Hakan'ın arkadaşları bizim sınıftan, yani benim yeni sınıfımdan, birileriydi. Karşımdaki sağ tarafta oturan elini uzatarak kendini tanıttı. O da Hakan gibi, çalışkan birisiydi. Şöyle genel olarak söylemek gerekirse; sınıf çalışkan birisiydi ve bnim de onlarla aynı olmam gerekiyordu. Bu demek oluyor ki; bol kitap oku, eve gidince ders tekrarı yap, çok televizyon izleme, erken yat, erken kalk, derse katıl, sınava çok çalış, fasa fiso.. Yapabilecek miyim bilmiyorum ama şimdiden başlamalıydım.
"Ben Burak."
"Memnun oldum Burak." diyerek elini sıktım. Yanımdaki de kolunu omzuma atarak tanıttı kendini. Çok sevimli ve arkadaş canlısı olduğu belliydi her halinden.
"Ben de Didem."
"Memnun oldum." diyerek hepsine gülümsedim. Gerçekten üçü de ok iyi birileriydi. Öğle yemeğimizi yedikten sonra hesabı Burak ödedi. Bunlar 3 kişi takılıyorlarmış, şimdi benimle beraber 4 kişi olduk. Her öğlen sıra sıra ısmarlıyorlarmış ve bugün Burak'ın hesap ödeme günüymüş. Ne güzel bir şey. Yarında ben ısmarlıyorum. Çok güzel bir taktik. Çalışkan oldukları kadar da varlar hani. Kafeteryadan ayrıldıkdan sonra okul girişinden güle oynaya girdik. Bir Barış'tan sonra bir de bunlar beni bu kadar eğlendiriyorlardı. Hele bu kadar kötü zamanlarımdan sonra... Tam merdivenlerden çıkacakken kolumda ağır bir acı hissettim. Kolumu tutan kişiye baktığımda Giray'la karşılaştım.
"Kolumu acıtıyorsun?" Giray, tam konuşacakken Hakan girdi ortaya.
"Kardeşim, bırak kızın kolunu?"
"Sen çekil lan." diyerek diğer boşta kalan eliyle itti Hakan'ı. Hakan tam üstüne gidecekken ben girdim araya.
"Tamam Hakan. Sen git. Ben hallederim. Lütfen." diyerek yüzüme baktı. Sonra merdivenlerden yukarı çıktı bana bakmayı eksik etmeden. Bakışlarımı Hakan'dan ayırarak Giray'a baktım. Kolumu zar zor kurtarabilmiştim Giray'dan.
"Ne istiyorsun?"
"Bana böyle bakmamanı istiyorum."
"Nasıl bakıyormuşum ki?"
"Nefretle, utançla..ve ben buna dayanamıyorum."
"Senden utanmıyorum ve sana bakılması gerektiği gibi bakıyorum."
"Sadece gerektiği için mi?" diyerek gülmeye başladı.
"Ne diye gülüyorsun be bir de utanmadan?"
"Gerektiği gibi bakıyorsun demek. İçinden geldiği gibi mi yoksa öyle olması gerektiği gibi mi?" Ne diyeceğimi bilemedim. Soluma doğru kafamı çevirdiğimde 1 saat önce yanında gördüğüm kızı gördüm. Giray'a dönerek; "Sen beni bırakta sevgilinin yanına git." diyerek kızı gösterdim ve hemen oradan uzaklaştım. Arkama bile bakmadım ve hemen sınıfıma girdim. Bana endişe ile bakan üçlüye çevirdim bakışlarımı. Hemen yerime oturup Hakan'ın sorgulu bakışlarına mağruz kaldım.
"Neler olduğunu anlatacak mısın Balım?"
"Uzun hikaye." diyerek konuyu kapatmaya çalıştım.
"Rahatsız ediyorsa söyleyebilirsin, çekinme."
"Merak etme. Beni rahatsız edemez." diyerek önümdeki kitabı açtım. Allah'tan fazla sorgulamadı. Onun adını duyunca içim daralıyor, nefes alamıyormuş gibi oluyorum. Matematik dersi bile bana bunaltıcı gelmişti. O kadar çok kötüydüm. Ders en sonunda bitmişti. Burak, Didem ve Hakan ile vedalaştıkdan sonra okuldan çıktım. Karşımda duran kişiyi görmem ile gülümsemem bir oldu.
"Bakıyorum da alışmışsın." diyerek yanıma yaklaştı durduğu yerden.
"Eh, alıştırdın."
"Suçu benim üzerime at hemen zaten." diyerek yürümeye başladık eve doğru. Sonra aklıma Giray geldi yine. Bu yolları onunla yürürdük. Barış, bu halimi farketmişti ve yine farkettirebilmiştim bu halimi. Durarak bana baktı.
"Ne oldu, yine bu tatlı surat niye asıldı bakalım?"
"Eve beni hep Giray bırakırdı yürüdüğümüz zaman. Onunla ayrıldıktan sonra hiç yürüyerek gitmedim. " Bana sarıldı.
"Tamam küçüğüm. Bir daha otobüsle geliriz." Ondan ayrılıp yüzüne baktım.
"Ne yani? Beni hep almaya mı geleceksin?"
"Eğer izin verirsen evet. Küçüğüm?"
"Efendim?"
"Bu akşam bize gelir misin? Çok güzel pasta yaparım."
"Çok güzel bir teklif ama hafta sonu gelsem?"
"Benim için her zaman uygun ama neden bugün değil?"
"Bugün çok ödevim var ve onları bitireceğim."
"Tamam. Haftasonu hep evdeyiz zaten. Fazla vaktimiz olur."
"Evet." diyerek yolumuza devam ettik. Bu çocuk bana çok iyi geliyordu bir abi şevkati hissediyordum üstümde onunlayken. Yanağımdan makas alarak evine doğru ilerledi. Dünde makas almıştı. Ben de hemen bu düşüncelerden sıyrılıp eve geçtim. Üstümü değiştirip bugün verilen ödevleri yapmaya başladım. Ödevlerimi bitirdiğimde biraz TV izlemek için aşağıya indim. Kapının açıldığını hissettim. Baktığımda babamdı.
"Seni bu saatlerde evde görmek ne güzel." Babam yorgun gözlerle bana baktı.
"Biraz dinleneceğim. Tekrar çıkacağım. Bu gece benim nöbetim var. Yalnız kalırsın değil mi?"
"Merak etme baba. Ama bugünlerde ben seni çok özlüyorum. İşinden sonra bana biraz ilgi göstersen..." Babam yanıma yaklaşarak avuçlarının içine aldı yüzümü.
"O ne demek Balım. Sen benim her şeyimsin. Sana bir şey olmasına asla izin vermem. buna dayanamam. Böyle düşünme artık. Üzme beni bir daha." diyerek sımsıkı sarıldı bana. Ben de ona sımsıkı sarıldım.
"Özür dilerim baba. Amacım seni üzmek değildi biliyorsun."
"Biliyorum kızım." diyerek ayrıldı benden ve yüzüme baktı.
"Ben önce duş alayım. Sonra çıkarım."
"Peki. " diyerek merdivenlerden çıkan babamı izledim. Gece nöbetlerine gitmemek için canını verirdi biliyorum, ama işi gereği gitmek zorundaydı. İzmir'de bu kadar yoğun değildi, ama buraya gelince daha da yoğunlaşmaya başladı. Gece gelir oldu artık. Nöbetleri sıklaşmaya başladı ama ne olduğunu anlayamadım. Onun evde olmayışı, kendimi çok yalnız hissettiriyor ve ben bu duruma alışık değilim. Hiçte olmadım. bu durumun düzelmesini istiyorum. Babamın artık sabahları günaydın ve akşamları iyi geceler öpücüğünü almak istiyorum. Bunlardan öte babamı çok özledim. Ona bir şey olmasını istemiyorum. Dayanamam buna. Asla dayanamam."

12. BÖLÜM SONU

13. Bölümü en kısa zamanda yükleyeceğim. Smile
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
byzklbk
Acemi Senarist
Acemi Senarist
byzklbk


Mesaj Sayısı : 16
Kayıt tarihi : 10/04/13
Yaş : 29
Nerden : BARTIN/MERKEZ

Dert Ortağım; ŞAŞA Empty
MesajKonu: Dert Ortağım; ŞAŞA   Dert Ortağım; ŞAŞA Icon_minitimePerş. Nis. 11, 2013 12:47 am

13. BÖLÜM

"Evden çıktığımda Barış'la karşılaştık. Gülümsedim ona doğru.
"Günaydın."
"Günaydın küçüğüm" dedi o mavi gözleriyle bana bakarken.
"Kimi bekliyorsun böyle?" Bana baktı ama neden baktığını anlamadım.
"Seni." dedi aniden.
"Sanırım başıma büyük bir abi belası alıyorum he." diyerek yürümeye başladım. O da beni takip etti.
"Güzel bir şey değil mi acaba?"
"Güzel bir şey aslında." diyerek yüzüne kaçamak bir bakış attım. Evet, gerçekten abim olmasını ve beni korumasını isterdim ve olmuştu da. O benim sarışın abimdi. Very Happy Beni okulumun önüne kadar bıraktı. Nerdeyse sınıfa doğru gelirdi de.
"Hadi ,iyi dersler küçüğüm. İyi dinle dersleri." diyerek yanağımdan makas aldıı ve hemen uzaklaştı. Tam okuldan girecekken arkadan bir ses geldi.
"Balım.." Arkama döndüğümde bu Hakan'dı.
"Hakan.."
"Günaydın." dedi yanıma yaklaşarak.
"Günaydın." Ben de gülümsedim. Pek soğuk birisi olarak tanımlardım onu ama insanın düşündüğü gibi çıkmıyormuş hiçbir şey. İkimiz sınıfa doğru ilerledik. İlerlerken Giray'ı gördüm. Yine o kızla birlikteydi. Nefes aldım derin derin. Sinirlenme, sinirlenme.. diye kendime içimden teselli sözcükleri kuruyordum. Sınıfa girip yerime geçtim hemen. Hakan, arkada duran arkadaşlarının yanına gitmişti ve ben ödevlerime göz atmaya başlamıştım. Eğer başka bir şeyle uğraşmazsam delireceğim. Öğretmen gelmesiyle Hakan yerine geçti. İlk ders Matematik'di ve öğretmen elindeki ödev kontrolü kağıdıyla bize verdiği ödevleri kontrol etmek için herkesin defterlerini açmasını söyledi. Tam sol, duvar köşesinden başlamıştı. Sıra bana geldiğinde çoktan defterimi sıranın üzerine koymuş hazırda bekliyordum. Öğretmen defterimi aldı, hiç üşenmeden soruların cevaplarına göz gezdirdi. Başını salalyarak bana baktı.
"Balım'dı dimi?" Ben de başımı onaylarcasına sallayarak ona baktım. "Aferim. Güzel." diyerek defterimi geri verip yerine geçti ve rastgele birini seçerek tahtaya kaldırdı. Ödev verilen soruların 5 tanesi çözüldükten sonra zil çaldı ve Hakan, Didem ve Burak ile kantine indik. Sabah kahvaltı yapmamıştım ve kahvaltılı bir şeyler alıp boş bir masaya, daha doğrusu yanımdaki üç kişinin hep oturdukları masaya oturduk. artık o masada bir tabak daha vardı. Ve o tabak benim tabağımdı. Böyle arkadaşlara sahip olduğum için çok şanslı hissediyorum. Hem de 1 gün içinde yapılmış, kurulmuş, sağlam bir arkadaşlığa benziyor. Herkes kendi aralarında şakalaşıyorlar, ben de aralarına katılıyordum. Didem'in bir konuyu açmasıyla hemde benim hakkımdaki konu, sinirlenmeme neden olmuştu.
"Şu okulun en popüleri Giray'la çıkmıştın sen değil mi? dün birden çıkaramamıştım. Sonra hatırladım." Didem'in bunu demesiyle Hakan'ın bana baktığını hissettim ama ben gözlerimi Didem'den ayıramadığım için onun baktığını göremiyordum. Sakin olmam gerektiğini anladım ve sakince cevapladım.
"Herkes bir hata yapar. Ve ben hata yaparak dersimi aldım. Geçmişi konuşmak kimseye bir şey kazandırmaz. " diyerek kalktım masadan. Hakan'ın Didem'e bir şeyler dediğini duydum ama tam olarak anlayamadım. Sinirimden kudurmak üzereydim. Kendimi sessiz ve sakin bir yere bıraktım. Arka bahçedeki çınar ağacın altında ağlarken buldum kendimi. Giray'ın bu okulda olması ve gözümün önünde her an bitmesi yetmiyormuş gibisine biri çıkıp onu hatırlatıyor. Popülermiş. Hıh, kim takmış onun popülerliğini. Takan takar ama ben takmamıştım ki hiç.Ben unutmaya çalıştıkca herkes hatırlatma çabasında.
"Madem bir hataydı neden ağlıyorsun?" Başımı sesin geldiği yöne çevirdim. Hakan yanıma oturarak yerden bir yaprak aldı ve yolmaya başladı.
"Sen hiç aşık oldun mu?" diye sordum. Bana baktı, sanki bu 'aşk' kelimesini hiç duymamış gibisine.
"Olmadım." dedi dürüstçe. Bense sustum. O da sustu ama fazla dayanamayarak konuşmaya başladı.
"Haftasonu sinemaya güzel film geliyor. "
"hımm öyle mi?"
"Evet. Eğer istersen.."
"Üzgünüm. Başkasına sözüm var. Başka zaman gideriz, hemen kalkmaz ya o film." diyerek yerimden kalktım ve Hakan'ın da kalkmasını bekledim.
"Doğru. O zaman başka zaman." diyerek sınıfa doğru ilerledik. O sırada da zil çalmıştı zaten. Tam koridordan ilerlerken birisiyle çarpıştım. O kişiye baktığımda Giray'ın yanında gördüğüm kızdı. Yani sevgilisi..ya da yeni oyuncağıydı. Bilemiyorum artık, neyse ne. Bir de pişkin gibi bakışı yok mu? Sesi de cırtlak gibi..
"Özür dilerim canım." dedi. 'canım' mı? Bu kendini ne sanıyor ya? Sarı yelloz..
"Bir daha gözlerin açık yürüsen iyi olur. Yook, yürüyemiyorsan bence göz doktoruna git. Durumun kötü olur." diyerek uzaklaştım oradan. Sınıfa girdim, Hakan'da benim arkamdan geldi. Derse girdik ve yarın haftasonuydu. Bol bol dinleneceğim demek oluyor.
Okul bitti ve haftasonu tatiline girmiştik artık. Öyle bir rahatladım ki..Hakan ile vedalaştıkdan sonra beni bekleyen Barış abinin yanına ilerledim.
"Merhaba küçüğüm?"
"Merhaba. Nasılsın?"
"Ben iyiyim de sen nasılsın? daha doğrusu bu duruma nasıl katlanıyorsun?" diyerek göz ucuyla Giray'ı ve yanındaki kızı gösterdi. Sinirle döndüm Barış abiye.
"Bu konu hakkında konuşmak istemiyorum." diyerek önden ilerlemeye başladım. Barış abiinin bana yetişmeye çalıştığını bildiğim için biraz yavaşladım.
"Tamam, sakin ol. Yarın geliyorsun değil mi? Haftasonu diye sözleşmiştik." Gülümseyerek yüzüne baktım.
"Pazar da bir haftasonu sayılır değil mi?"
"Haklısın. Yarın bir güzel dinleneyim diyorsun değil mi?"
"Aynen. Çok yoruldum. "
"Nasıl geçti günün?"
"Biraz güzel, biraz kötü diyebiliriz."
"Biraz karışık ama neyse anladım." diyerek gülümsemesiyle ben de gülümsedim. İyi ki tanımışım diyorum, iyi ki çıkmış o benim karşıma. Sanki bu olayların olacağını biliyormuş gibisine hızır gibi yetişti. Bugünümde böyle geçti işte Şaşa. İyi kötü her şeyiyle Barış'lı mutluluk var. Düşünüyorum da üniversite de hep böyle erken mi çıkılıyor? Yoksa Barış abi beni almak için bir dersini veda mı ediyor? Eğer ikinci tercihi yapıyorsa hiç gelmesin daha iyi. Kimsenin benim yüzümden dersten geri kalmasını istemem. Ki zaten ben gelmesini istemedim. Kendi karar verdi. Ben de bu durumdan memnunum aslında. Beni koruyan, kollayan bir babam vardı, şimdi de bir abim oldu. İyi ki varsın canım Barış abim benim."

13. BÖLÜM SONU


Demin bitirdim. Smile Yorumlarınızı bekliyor
um.

https://senaryocuu-15.yetkin-forum.com/t72-dert-ortagm-sasa-senaryosu-hakkndaki-yorumlarnz-icin
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
byzklbk
Acemi Senarist
Acemi Senarist
byzklbk


Mesaj Sayısı : 16
Kayıt tarihi : 10/04/13
Yaş : 29
Nerden : BARTIN/MERKEZ

Dert Ortağım; ŞAŞA Empty
MesajKonu: Geri: Dert Ortağım; ŞAŞA   Dert Ortağım; ŞAŞA Icon_minitimeC.tesi Nis. 13, 2013 10:28 pm

14. BÖLÜM

"Bugün pazar ve Barış bugün bana pasta yapacak. Çok büyük bir sürprizlerle karşılaştım. İnan sana şimdi söylemeyeceğim Şaşa. Bu da sana sürpriz olsun. Belki bütün sırlarımı bilirsin ama bunu hemen bilme olur mu? Sonuçta hemen öğreniyorsun.. Hazırlanıp evden çıktım. Barış'ların kapısına geldiğimde tam zile basacakken kapı açıldı.
"Günaydın küçüğüm." Gülümsedim.
"Günaydın." diyerek içeriye davet etti ve bende girdim. Salona doğru ilerlerken etrafta boy boy resimler vardı. Barış'ın annesiyle birlikte çektirdiği fotoğraflar, kendisi tatildeyken, arkadaşlarıyla beraberken ve bunun benzeri bir sürü fotoğraf vardı etrafta.Siyah, mavi rengi temsil eden salona geçtim. Siyah kanebeye geçip oturdum. Salon, palanlanmış gibi düzenlenmişti sanki. Mutfak american mutfağıydı ve salonla birleşikti. Oturduğum kanepenin arkasında yemek masası vardı ve hemen duvarda biten büyük ayna vardı. Beni büyülediği için bu kadar hepsini hatırlıyorum Şaşa. Yoksa hiç hatırlayamam. Neyse işte önce çay içtik, sohbet ettik kısa kısa.. Benim aklıma bir soru takılmıştı ve hemen sormuştum. Ben işte..:
"Barış abi..Bir şey söylemek istiyorum?"
"Söyle küçüğüm?" dedi TV'ye bakarken.
"Şu restauranttaki sarışın kız.." Kızar diye yavaş yavaş söylüyordum.
"Sarışın kız? Kim o?" Hatırlamadı. Etkilendiğini sanmıştım ama yanılmışım. Yani boşu boşuna alıcı gözle bakmışım. :/
"Boş ver." diyerek derin bir iç çektim.
"Söylesene küçük?" Meraklandırdım. Hadi kurtul bu zorlu ipten.
"Hatırlamıyorsun işte söylememe gerek yok." diyerek vazgeçirmeye başladım. O da olmayacak lafı başka yöne çektim. "Ee pastayı ne zaman yapacağız?"
"Bu seferlik kurtuldun. Ama bunun yarını da var." diyerek kalktı. Acaba yarın okula gitmesem mi ki? Onunla beraber bende mutfağa girdim. Her şeyi önceden hazırlamıştı. Kolaydu. Hazır kekleri koyacaksın içine meyveleri koy, üstünü krem santi ile kapla ve sonrasında süsle.
"Ee, hazır kek nerde?" diye sordum. Çünkü onu unutmuş çıkartmayı.
"Onu biz yapacağız?" dedi sırıtırken.
"Nasıl?"
"Öyle uğraşmadan pasta yapamam ben. Kekinide kendin hazırlayacaksın, kremini de." diyerek bir kapın içine yoğurtla şekeri boşalttı. Sonrasında yumurta koydu. O, bunların hepsini yaparken ben sadece izledim öylece. Babamdan sonra bir kişi daha çıktı mutfak ustası. Bütün malzemelerini de attıkdan sonra kıvamına gelinceye kadar karıştırdı. Sonra 2 tane küçük kalpli tepsiye boşalttı.İçine de çikolata parçacıklarını da koyup fırına verdi. Ayarınıda yapıp hemen üstüne ilave edeceği malzemeleri de hazırlamaya başladı.Ben bir köşede durup onu izliyordum hala. Kizisini, portakalını, muzunu, elmasını, evde ne kadar meyve varsa hepsini hazırladı ve hemen fırına baktı. Kekler pişmiş, pasta olacak halini almıştı. hemen alıp tezgahın üstüne koydu.
"Bunlar soğusun sonra herşeyini ilave ederiz." dedi. "


YAZARIN ELİNDEN...


"Bugün kızının doğum günü." Ayhan, yanında duran Zeynep'e baktı.
"Nerden biliyorsun?"
"Unuttun galiba. Şebnem benim en iyi arkadaşımdı."
"Onun nerde olduğunu biliyor musun?"
"Diyelim ki; söyledim bildiğimi. Ne değişecek Ayhan?" Zeynep'e baktı sorgulu gözlerle.
"Hiçbir şey..En azından hesap sorardım."
"Hesap sorulacak hiçbir şey yok Ayhan. Emin ol, bunun en iyi örneği bu." diyerek kalktı masadan. Sonra Ayhan'a baktı. "Bu akşam bize gel. Balım, bizde olacak." Ayhan'ın konuşmasına fırsat vermeden ayrıldı oradan.
"Ne işi var Balım'ın sizde?" dedi boş bir masaya.


BALIM'IN ELİNDEN...



" Keki yapmada tam 1 saatimiz gitti, pişmesi yarım saatten fazla, soğuması 1-1 buçuk saat, süslemesi filan da Yarım saat filan dersek 3-3 buçuk saatten fazla sürdü diyebiliriz. Harika görünüyor. Saat tam 6 olmuş. Barış abinin pastasını tadabilmek için biraz bekleyeceğim. Barış abi bana döndü ve konuşmaya başladı.
"Balım.. siz de mum var mı?" Mum mu? Allah allah, bu kadar romantizme vurmaya ne gerek vardı?
"Bilmiyorum. Vardı sanırım."
"Bir zahmet getirir misin?"
Sorgulamadan "Tamam." dedim ve hemen eve doğru ilerledim. İçeri girdiğimde evde kimse yoktu. Babam hala gelmemişti. Haber de vermemiştim. Işığı yaktım ve hemen mutfağa doğru ilerledim. Önce babamı aramalıyım diyerek telefondan babamın numaralarını çevirdim mutfağa ilerlerken. Aradığımda kimse açmıyordu. Daha doğrusu kapalıydı telefonu. Babam hiç telefonunu kapatmazdı. Belki de sarjı bitmiştir diyerek mutfağın bütün dolaplarını aradım. Karşımda duran büyük komidinin en alt çekmecesine baktığımda tam gözümün önünde duruyorlardı. Onları alıp hemen evden çıktım ve Barış'lara tekrar gittim. Kapının önünde durduğumda kapı açıktı ve ben kapattığımdan oldukça emindim. Kapıyı açtığımda içerisi karanlıktı. Burda bir şeyler dönüyordu ama ne?
"Barış..Barış abi.." diye bağırığımda ışıklar açıldı ve sesler gelmeye başladı.
"İyi ki doğrun Balım.. İyi ki doğdun Balım." Zeynep abla, babam, Barış abi.. Doğru ya, bugün benim doğum günümdü. Gözümün önünde bana pasta yaptı ve ben anlamadım. Anlamamam normal, çünkü Barış benim doğum günümü bilmiyordu.Şaşkınlık içerisinde onlara doğru ilerledim. Babamın elinde Barış'ın yağtığı pasta vardı. Hem de kekini kendi elleriyle yapmıştı. Elimdeki mumları Barış'a uzattım.
"Al, istediğin mumlar."
"Gerçi gerek kalmadı." dedi pastanın üzerindeki mumları. "Hadi söndür artık mumları da, kendiliğinden sönmesin." dedi ve ben de önce dilek dileyip söndürdüm. Dileğim ne mi? Hayır Şaşa. Bir günlükte olsan söyleyemem sana. Eğer gerçekleşirse o zaman söylerim. Söndürürken bir flaşh patladı gözümde. Barış, fotoğrafımı çekiyordu. 'Hayır.' diyerek yüzümü kapattım ama o bu hallerimi de çekiyordu.
"En azından bu fotoğraflarını torunlara gösterirsin. Bir Barış abim vardı. o beni kandırdı ve kendi elleriyle bana pasta yaptı ve o yaptığı pastayla benim doğum günümü kutladı dersin." Onun bu uzun cümle kuruşunu gülmeden edemedim.
"Emin ol, aynısını derim." diyerek katıldım. Babama baktım. Ve sarıldım.
"Bunlar hep senin işin değil mi? Seni çok seviyorum baba." diyerek tekrar sarıldım ve öptüm.
"Aslın.." babam tam konuşacakken Barış sözünü kesti.
"Evet. Tamamen babanın işiydi. Seni çok seviyor. Ve ben de doğum gününün bugün olduğunu öğrenince ona bundan bahsettim ve o kabul etti." dedi.
"Evet evet." dedi babam onaylarcasına.
"Hepinize çok teşekkür ederim. Bunu hiç unutmayacağım." dedim. Zeynep abla, gelip sarıldı bana sımsıkı.
"Doğum günün kutlu olsun güzelim. Hep böyle mutlu ol." diyerek elindeki hediyeyi bana uzattı.
"Gerek yoktu gerçekten. Bu hazırladığınız sürpriz bile benim için hediye." dedim.
"Olur mu öyle şey? "
"Teşekkür ederim." diyerek tekrar sarıldık. Sıra Barış'taydı. Elinde büyük bir hediye vardı.
"Teşekkürler.."
"Bu çektiğim fotoğrafları koyarsın. Ama hep kontrol edicem bak. Ona göre." diyerek göz kırptı. Bunu dediğine göre bir fotoğraf albümüydü. Barış'ın hediyesini de Zeynep ablanın hediyesinin yanına koydum. Sonra babam geldi yanıma.
"Benim tek isteyebileceğim mutlu olman kızım." diyerek güldü ve hediyesini bana uzatarak konuşmasına devam etti. "Merak ettiğin her şey bunda." diyerek bana sarıldı. Merak ettiğin her şey derken ne demek istediğini anlamamıştım ama sana en son anlatırım Şaşa. Böylelikle ben pastamı keserek Zeynep ablaya, babama ve Barış'a verdim. Ve kendime de alıp yanlarına oturdum. Ben Barış abimin yanına oturmuştum. Biraz sohbetten sonra babam Zeynep ablaya lavaboyu sormuştu. Zeynep ablada "ben göstereyim." diyerek merdivenlerden yukarı çıktılar. Biz Barış'la hala sohbet ediyorduk. Bu adam, beni güldürmekten başka hiçbir şey yapmıyordu. Gerçekten iyi ki var."


YAZARIN ELİNDEN...


Ayhan, Zeynep'in gösterdiği odaya girdi. Odaya girince kapıyı kapatan Zeynep'e baktı.
"Evet. Ne söyleyeceksin?"
"Bana bugün Şebnem'in nerede olduğunu söylemiştin?"
"Evet. Sen de bilmediğini.."
"Hayır biliyorum. Yani biliyordum."
"Nasıl? Zeynep, bana doğru düzgün anlatır mısın her şeyi?" diyerek kollarından tuttu Zeynep'in.
"Önce kollarımı bırak." diyerek Ayhan çekti ellerini üzerinden. "Bundan 1 ay öncesiydi.."
Her şeyi Ayhan'a anlatmıştı. Ayhan, oturmuş koltukda öylece önüne bakıyordu.
"Ayhan...en azından kızına yalan söylemiş olmayacaksın." Zeynep'in bu dediğinden sonra kendine gelerek bakışlarını Zeynep'e dikmişti.
"O her şeyi biliyordu zaten. Ona annesinin nasıl öldüğünü anlatacağımı düşüyorum."
"Söyledin mi?"
"Evet. Ben yalan söyleyemem ona Zeynep. O benim artık geride tek kalanım." Zeynep bu suskunluğa fazla dayanamadı. Ayağa kalktı ve oturan Ayhan'ın önünde durdu.
"Artık saklayamam Ayhan." Ayhan'da hemen kalktı ve ikisi de gözgöze geldiler.
"Neyi?"
"Hatırla. Balım doğmadan 2-3 yıl öncesini... Birlikte olmuştuk. Öyle tutkulu bir ilişkiydi ki bizim ilişkimiz.. 14 hafta sonra hamile olduğumu öğrendim. Yüzümde öyle sevinç vardı ki, tam sana haber verecekken seni Şebnem'le gördüm. Öyle mutluydunuz ki... bana yalan söylemiştin. Onu başayıp seninle evleneceğim diye. Ama yalan söyledin. O gördüklerimden sonra emin oldum benimle oyun oynadığını. Karnımdakini aldırmayı düşündüm." Ayhan ise, yıkılmış vaziyette tekrar oturmuştu koltukda.
"Aldırdın mı?é diye sordu umursamaz bir tavırla. ama umursuyordu. Kendi kanından olan çocuğun canına kıymıştı.
"Hayır. Aldırmadım. Şu anda Balım'ın yanında oturuyor." diyerek bağırdı. Şaşkın gözleriyle Zeynep'e baktı oturduğu yerden kalkarak.
"Ba-Barış mı?"
"Evet.O senin oğlun.."
"Bi-biliyor mu peki?"
"Baştan beri.."
"O yüzden hep kızımın yanında.."
"Balım'ı kardeşi gibi seviyor Ayhan. Ben..hiç evlenmedim. Tek başıma çalışarak büyüttüm oğlumu. 3 aydır eve hep sarhoş geliyordu. Bir kız yüzünden." Koltuğa oturdu. Ayhan'da onunla birlikte oturdu. " Buraya gelince belki iyi olur diye düşündüm. Seni araştırdım ve buldum. Bu boş evi gördüm. Kiralıktı ve kiraladım evi hemen. Taşındık taşınmasına ama yine aynısı oluyordu. O kız yine oğlumu bulmuştu. Bundan bir kaç hafta önce eve mutlu gelmeye başladı hep. Bu mutluluğun sebebini sorduğumda komşu kızı dedi. O zaman bilmiyordu. Kardeşi olduğunu biliyordu ama o kızın kardeşi olduğunu bilmiyordu. O zaman söyledim işte. Öyle bir sevindi ki, hep okul çıkışı onu alıp eve götürmeye, sabahları da okula bırakmaya başlamıştı ve bunları bana anlatıyordu. Hevesini birgörsen, az kalsın söyleyeceğini anlattı bana. O baba hasreti çekti hep ve babası tam karşısında ama sen..sen hiçbir şey bilmiyordun." Zeynep'e bakıyordu gözleri. Sonra yerinden kalktı ve dışarı çıktı Ayhan. Zeynep'te peşinden doğru gitti. Merdivenlerin balkonundan aşağıya doğru baktı. Balım ve Barış'ın gülerek sohbet ettiğini görünce yanına gelen Zeynep'e çevirdi kafasını.
"Bunlar benim çocuklarım mı?" Zaynep, elini Ayhan'ın koluna koyarak:
"Evet. bizim çocuklarımız."

BALIM'IN ELİNDEN...

" Biz sohbete o kadar dalmışız ki babamın 'Hadi artık geç oldu gidelim kızım." demesini duymamışım. Barış ve Zeynep ablayla vedalaştıkdan sonra evimize girdik. Ben babama 'iyi geceler' diyip hemen odama çıktım. Çok yorulmuştum. 18'ime böyle bir sürprizle giridğime inanamıyorum Şaşa. Ve evet güzel bir sürpriz, sana da öyle geldi dimi. Elimdeki hediyelere baktım. Önce Barış'ın bana verdiği hediyeyi açtım. Gerçi ne olduğunu biliyordum ama açtım. Pembe, tüylü bir albümdü. Onu bir kenara koyarak Zeynep ablanın verdiği hediyeyi açtım. Güzel bir kolyeydi. Kalpli açılır bir cinsten. İçine baktım. Annemin ve babamın fotoğrafını koyabilirdim buraya. Ama annemin fotoğrafını bulursam. Sonra babamın bana verdiği hediyeyi aldım elime. "Merak ettiğin her şey bunda." demişti ve ne olduğunu merak ediyordum. İçini açtığımda bir kutu çıktı. sonra o kutuyu açtığımda içinden önce bir kağıt çıktı. İçine açtığımda bir şeyler yazıyordu.

-
Canım kızım, bugün 18 yaşına giriyorsun. Annesiz geçirdiğin tam 11. doğum günün desek daha iyi olur diye düşünüyorum. Annenin yüzünü hatırlamıyorsun ve bunun nedenini de biliyorsun. O lanet trafik kazası ve o hafıza kaybın.. Senden hiçbir şey saklamadım ve sana hiç yalan söylemedim. Sadece bir tek şey dışında...O fotoğrafdaki yüzü karalanmış kadını sormuştun bana. 'Annem' mi diye? Yalan söyledim, değil diye. Evet, o senin annen kuzum. Affet beni, yalan söylediğim için. Keşke nerede olduğunu bilseydim dekolundan sürükleye sürükleye senin karşına çıkarsaydım. İnan ben de bilmiyorum nerde olduğunu. İyi ki doğdun kızım. O fotoğrafa iyi bak.

Baban..


Gözlerimden yaşlar sıra sıra akıyordu. Merka ettiğim şey, bu kutunun içinde ve ben bakmakla bakmamak arasında kalmıştım. Uzun uzun düşündüm. Ve bakmayacaktım. eminim, bakmayacağım. Çünkü hazır değilim buna. Mektubu katlayıp kutunun içine koydum ve kapağını kapattım. Sonra çekmecemin içine koydum. Anca annemin neden gittiğini öğrendiğim zaman açıp bakacağım o resme. Anca o zaman."

14. BÖLÜM SONU


1-2 saat uğraştım bunu yazmak için. Ben biraz yazarın elinden de bir şeyler eklemek istedim. Yani araya diğerlerinde hayatlarını koydum. Böylelikle bütün sırlar ortaya çıkar diye. Ve yazarın ağzından olduğu içinde uzun olacak. bira günlükten çıkmış gerçek hayatında ele aldığı bir duruma gelecek hikaye. D: Diğer bölümlerde hep yazarın ağzından da okuyacaklarınız olacak. Umarım beğenirsiniz. Yorumlarınızı bekliyorum..
[/i]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
byzklbk
Acemi Senarist
Acemi Senarist
byzklbk


Mesaj Sayısı : 16
Kayıt tarihi : 10/04/13
Yaş : 29
Nerden : BARTIN/MERKEZ

Dert Ortağım; ŞAŞA Empty
MesajKonu: Geri: Dert Ortağım; ŞAŞA   Dert Ortağım; ŞAŞA Icon_minitimePaz Nis. 21, 2013 1:35 am

15. BÖLÜM



"Dün yaşadığım sürpriz bana arttı da yetti bile. İyi ki tanışmışım diyorum. Hep diyorum biliyorum ve çok sıkıldın. Ama ne yapayım. Nazar değmesin bu halimize. Hazırlanıp merdivenlerden aşağıya indim. Burnuma çook güzel bir koku geldi. eğer sabah bu koku varsa babam evde demektir. Özlemişim. Bu kokuyu, babamın yemeklerini.. Umarım akşamda evde olurda makarna yemekten kurtulurum. Sıktı artık makarna. Benim en yakın zamanda yemek yapmayı öğrenmem lazım, Makarna yapmak dışında yemekler...Hemen babamın yanına gittim.
"Günaydın. Seni evde görmek ne güzel." Tabağa koyduğu cacıklardan bir tanesini ağzıma attım.
"Öğleden sonra iş başım. "
"Akşama evde misin peki?" dedim. Bi yandanda çantamı kolumda tutmaya çalışıyordum.
"Bilmiyorum. Ararım seni."
"Tamam. Ben çıkıyorum." diyerek mutfaktan çıktım. Babamın bağırışlarını da duyuyordum tabi.
"Kahvaltını yap öyle çık." diyordu.
"Okulda yaparım." dedim ayakkabılarımı giyerken. Bir şeyler dedi ama ben kapıyı kapatıp çoktan evden çıkmıştım. Yine Barış abi beni bekliyordu. Şaşıyordum doğrusu. Üniversiteye gidiyor ve saatlerinin farklı aralıklarda olması gerekiyor. Ben öyle biliyorum yani. İzmir'deki komşumuzun kızı Zeliha abla üniversiteye gidiyordu ve bazen hep şikayet ediyordu. Saatler değişiyor filan. Ama ben bunu sorgulamıyordum. Daha doğrusu hoşuma gidiyordu.
"Günaydın."
"Günaydın küçüğüm. Nasılsın bugün?"
"Dünden kalma iyiyim." İkimiz gülümsedik benim bu cevabıma. "Sen nasılsın?" dedim karşılıklı olarak.
"İyiyim." diye karşılık verdi. Yürümeye başladık her sabahki yoldan.
"Senin ders kaçta?"
"11 de."
"Daha varmış.Neden beni alıyorsun ki uyuman gerekirken." dedim. O bana bakarak biraz kısık sesle söyledi.
"Etrafta çakallar dolaşıyor. Kız kardeşimi o çakalların arasına atamam." Keşke abim olsa diyorum. Ben de onun gerçek bir kız kardeşi olsam. Ne güzel olurdu. İşte yine yolun sonundayız. Okula geldik ve ayrılmak zorundayız. İkimiz birbirimize 'İyi dersler' dileyip ayrıldık. Biraz etrafa bakındım. göremedim onu. Ne zaman okulun önüne yaklaşsa duvara yaslanmış olan Giray'ı görüyordum. Bugün yoktu. Neden olsun ki? Belki o kızı bekliyordur. Yeni oyuncağını..."

YAZARIN ELİNDEN

Rüzgarların kendisine vuruşunu aldırmadan yürümeye başladı. Yürüdü, yürüdü, tekrar yürüdü. Aklındaki bütün sorulara cevap ararken durdu. Sarışın, üzerinde kadife çiçek desenli elbise olan bir kız ağlıyordu taşın üzerine oturmuş. Kendisini ağlayan kızın yanına oturmuş olarak buldu. Ve onunla konuşurken yakaladı kendini.
"Bence ağlamak hiçbir şeye fayda etmiyor sarı kız." Kız, yanında oturan yabancıya baktı. Gözlerindeki yaşları sildi önce.
"Benim adım Mira." dedi. Yabancı, ağlayan kıza baktı.
"Sen tanımadığın kişilere ismini mi söylüyorsun?" Kız, gülmeye başladı yanındaki tanımadığı yabancının dediklerine. Yabancı tekrar konuşmasına devam etti. "Böyle gül, ağlama."
"Ya, arkadaşım. Dert makinesi misin sen?" Yabancı mavi gözlerini kızın kahverengi gözlerine çevirdi.
"Hayır. Ben de Barış." diyerek elini uzattı kıza. Şimdi ağlayan kız gülme krizleri geçiriyordu Barış'ın yanında.
"Dediğinin arkasında duramıyoruz sanırım?" Barış, önüne dönüp denize doğru çevirdi bakışlarını ve gülümsedi.
"Yalnız bırakmak istemedim seni. Karşılıklı."
"Evet karşılıklı." diyerek katıldı Barış'a.
"O zaman gülmek için bir yol seçelim kendimize." diyerek imalı imalı baktı Mira'ya.
"Ne gibi?" Barış ayağa kalkıp elini kıza uzattı.
"Gel." dedi. Mira'da kendisine uzatılan eli geri çevirmeyip uzattı Barış'a. Sonra sahilin sonuna kadar yürümeye başladılar.

BALIM'IN ELİNDEN

"Yine aynı koridorda yürüyordum.Alışılmış, ezbere bildiğim yollar... Sınıfa girmeden önce etrafa öylesine bakıyordum. Bakmaz olaydım. Giray, sınıfının önünde durmuş bana bakıyor ve gülümsüyordu. Bugün gerçekten beni kimse sinir edemezdi. Kimse. Kulağıma gelen sesle arkama döndüm.
"Günaydın Balım."
"Günaydın Hakan." İkimiz sınıfa girdik. Sırama doğru ilerlerken masamın önünde bir buket papatyalar gördüm. Bembeyaz..Papatya en sevdiğim çiçek türlerinden birisiydi. Güzel paketlenmişlerdi. Çiçeği elime aldım. Belki bir not vardır diye ve içinde bir tane kağıt vardı. Alıp okudum. Şöyle yazıyordu;

'21 Ekim 1994 tarihinde doğan bir güzel. Ama değerini bilemeyen bir aptal.-BEN- Doğum gününde seninle olmak isterdim Balım. O mumları söndürürken yanında olmak isterdim. Olsun, seni hep uzaktan izlemek bile güzel. Doğum günün kutlu olsun BALIM. '

İsim yazmıyordu. Ama tahmin edilmesi zor değildi. Benim değerimi bilmeyen kim olabilirdi ki? Buketleri alıp sınıftan çıktım. Sınıftakilerin bakışları üzerindeydi ve aldırış etmedim. Hemen TM sınıfına-yani eski sınıfıma- doğru ilerledim. Gözlerim Giray'ı aradı ve buldu da. Eskiden oturduğum pencere tarafındaki son sırada oturuyordu. İlerledim ona doğru. Sınıftakilerin bakışlarını aldırmadan Giray'ın önünde durdum. Giray, beni farkedince hemen ayağa kalktı. Baktı bana o mavi gözleriyle yine. Tekrar hatırladım onu ne kadar çok sevdiğimi, ve tekrar hatırlattı benimle iddia üzerine çıktığını, beni sevmediğini. Sevmiyorsun bari çocuk, niye böyle sevdiğim çiçekleri gönderiyorsun. Elimdeki papatyaları Giray'ın yüzüne fırlattım.
"Bir daha karşıma çıkma demiştim. Senin kutlama dileklerini filan istemiyorum. Uzak dur benden. Bakma bir daha bana. Gülümseme bile. " diyerek yüz ifadesine aldırmayarak sınıftan çıktım."

YAZARIN ELİNDEN

"Abi bize iki bisiklet kiralar mısın?" dedi Barış. Mira, karşısındaki adama şaşkın gözlerle bakıyordu.
"Bisiklete bineceğiz deme sakın?" Barış, arkasında duran kıza döndü. O kahverengi gözlere tekar mavi gözleriyle baktı.
"Bisiklete bineceğiz."
"Olmaz." diye itiraz etti Mira.
"Niye sarı kız?"
"Bana sarı kız deme. Neyse, ama gülmek yok." Barış, onaylar gibi başını sallayarak "Tamam." dedi.
"Ben bilmiyorum." Utançla baktı yanındaki açık kumral saçları olan mavi gözlü adama.
"Ciddi misin sen?" diye sordu.
"Evet."
"Çocukluğunu yaşamadım deme sakın." Kızın suskunluğu ele veriyordu çocukluğunu yaşamadığı. O sırada adam gelip Barış'a bisikletleri verdi. Barış, bisikletin tekini Mira'ya uzattı. Mira, aldı ama itiraz eder gibi baktı. Barış da biskletini alıp Mira'ya döndü.
"Hadi öğrenme zamanı." diyerek güldü ve bisiklete tam binecekken Mira'nın itiraz sesiyle durdu.
"Olmaz. Yasak." Barış, baktı Mira'ya. Şaşkındı biraz.
"Bisiklete binmek mi yasak?"
"Çok hareketli olan her şey yasak. Yüzmek, spor yapmak, oynamak, dans etmek, bisiklete binmek, heyecan, korku, her şey..."
"Yok..yok artık." diyerek bisikleti bırakıp Mira'ya doğru ilerledi. "Neden?"
"Ben.. astım hastasıyım. Ani bir harekette yorulursam nefesim daralıyor. Nefes alamıyorum. Ve ilacımda yanımda değil."
"Geçmiş olsun." dedi ve tekrar Mira'ya baktı. "Denedin mi hiç?"
"Hayır." diyerek kafasını salladı.
"Denemeden hiçbir şeyi bilemezsin. Hadi, bisikleti şimdilik sahile doğru sürükleyelim." diyerek bisikletini alıp ilerledi. Mira'da peşinden doğru gitti. Bu yaptığı doğru mu bilmiyordu. ama şunu biliyordu ki; annesinden büyük bir azar yiyecekti.

BALIM'IN ELİNDEN

"Beden eğitimi dersimiz ve ben ilk defa beden eğitimi dersini sevmiyorum. zorla iniyorum spor salonuna. Ne olduysa zaten burda olmamış mıydı? Giray'la ilk defa burda iyi anlaşmamız, onunla şu basketbol sahasında basketbol oynamamız, onun beni yenmesi, benim onunla yemeğe çıkmamı sağlayan, onun oyunlarına alet olmamı sağlayan yerdi. Demek ki, o yüzden bana iyi davranmıştı. Ben de bir aptal gibi inanmıştım, aşık olmuştum. Ben bir aptal aşıktım. Hiç bir şey yapmadım bu ders. Oturdum bir köşede, boş boş bakışlar attım. Yanıma oturan Hakan'ı bile farketmemiştim o an.
"İyi misin?" Ona baktım. İyi olmadığımı biliyordu ve inadına bana bunu mu soruyordu?
"Bilmem."
"Takma. " Ona baktım. Sanki Giray ile ilk konuşmalarımızı hatırlattı. Cam kenarında oturmuş düşüncelere daldırmıştım kendimi. Manzarayı seyretmiyordum. İçimden söylediğimi sanrak dıştan söylemişim o an. Giray'ın yanıma gelerek konuştuğu sırada anladım. Yani dışımdan söylediğim soruyu cevaplarken anladım. Öyle sohbet etmiştik, sonra bir şeyi boş ver demişti. Takma demişti. Sinirlenmiştim. Sinirimden onun kalbini kırmıştım. Pişman olmuştum. Ve Hakan bu sözüyle Giray'ı hatırlattı bana. Sanki inadına hatırlatır gibi bilmeden bir şeyleri. Unutmak istediklerimi hatırlatıyor bana."

YAZARIN ELİNDEN

"Tamam, hadi bırakıyorum." diye son uyarısını yaptı. Mira, kendini topladı önce.
"Tamam. Hazırım." dedi ve Barış, bisikleti bıraktı ve Mira, vidalleri çevirdi dikkatlice. Alışınca biraz daha hızlandırdı adımlarını.
"Vuuuuuuuvvvv. Harika." dedi dönerken. Barış'ın önünde durdurdu bisikletini ve gülümseyerek baktı mavi gözlerine.
"Harikaymış. Hep deneyelim bunu." Barış, yanındaki çocuklar gibi sevinen Mira'ya baktı.
"Olur. O zaman yarışa hazırız değil mi?" Mira, anlamsızca baktı Barış'a.
"Yarış mı?"
"Evet." Gülümseyerek kabul etti ve bisiklete bindi ikisi de.

BALIM'IN ELİNDEN

"Okuldan çıktığımda gözlerim Barış'ı aradı. Hiçbir yerde yoktu. Bugün gelmemişti sanırım. Ya da geç kalmıştı. Ama beklemek istemedim. Hemen eve gidip uyumak istiyordum. Beklemediğim için kızamazdı. Sonuçta bekleten kendisi. bugünüm hep böyle geçti. Güzel geçiyor sonrasında kötü yapmak için uğraşanlar işe koyuluyordu. bugün kimse ile konuşmadım. Ne Didem'le ne Burak'la ne de Hakan'la. Yalnız kalmak istedim. Ben ne zaman iyi olacağım? Ne zaman unutacağım. Daha okulun yarısındayız ve okulun kapanmasına çok var. Nereye kadar sabrederim bilemiyorum. Nerey kadar?."

***

Eve girmeden önce nefesini düzlemeye çalıştı. Bugün çok eğlenmişti, çok heyecan yaşamıştı. Nefesini düzledikten sonra kapıyı açıp içeri girdi. Çantasını komodinin üzerine koyup içeri koloçan etti. Bugün annesine rastlamak, onun sorularıyla boğulmak istemiyordu. Tam merdivenlere çıkmaya hazırlanırken bir ses duydu ve o yöne doğru döndü.
"Mira?" Biraz rahat olmaya başladı Mira. Rahat olması annesine farkkettirmeyecekti bugün yaptıklarını.
"Efendim anne." dedi sesinin rahat çıkmasını umarak.
"Salona gelir misin bi?"
"Üzerimi değiştireyim anneciğim. Gelirim." diyerek merdivenlerden odasına doğru ilerledi. "Anladı kesin." diye geçirdi içinden. Odasına girip hemen kırmızı renkteki dolabına uzattı elini. Açtı ve içinden sportif giysiler seçti. Önce banyoya girdi, duş alacaktı. Terlemişti bugün ve annesinin anlaması için üzerindeki teri, yorgunluğu atmalıydı.

BALIMIN ELİNDEN

"Eve geldiğimde kimse yoktu. Bu duruma alışmak üzereyim. Yalnız olmaya alışmak üzereyim. Merdivenleri son hız çıktım. Hemen odama gidip uyumak istiyordum. Her şeyi bir kenara atıp bir daha düşünmemek istiyordum. Sahi, nasıl güzel olurdu. Kafanda hiçbir şey yok. Aldatıldığını düşünmüyorsun. Hatta umrunda değil. Benim umrumda işte. kafama takmadan duramıyorum. Affetmek istiyorum, yeniden onunla güzel vakit geçirmek istiyorum ama olmuyor. İçimde bir şey engel oluyor. Bir şey.. GURUR.. Aslında sevindim Şaşa. Doğum günümü biliyor, bana en sevdiğim çiçekleri gönderiyor. Ama ben kendisi versin isterdim. Gözlerimin içine baka baka 'doğum günün kutlu olsun Balım.' desin isterdim. Ama ben yine izin vermezdim gözlerimin içine bakmasını. Yine yüzüne atardım o çiçekleri. Pişman mı diye düşünmeden edemiyorum. O zaman neden bir şeyler yapmıyor? Gelipte benden defalarca özür dilemiyor? Neden? Ya da neden yeni kız arkadaşı olduğu halde bana bakıyor o mavi gözleriyle. Beni tekrar aldatmaya mı çalışıyor? yine mi aşık etmek istiyor bana? Zaten aşık değil miyim ben ona, değil miyim zaten?"

YAZARIN ELİNDEN

"Geldin mi oğlum?" dedi Zeynep hanım. Barış, kapıdan içeri girerken annesine baktı.
"Yoo, gelmedim daha anne. Karşında benim kopyam duruyor." Zeynep, ayağındaki terliği oğluna attı ama tam isabet ettiremedi.
"Bir de dalga geçiyor benimle. Seni sıpa seni."
"Gitttikçe yaşlanıyorsun anne. Yaşlılık kelimeleri söylüyorsun." Annesinin çocuk gibi surat asılışını izledi Barış.
"Hadi oradan." diyerek aynaya baktı. "Tam 25'liğim ben."
"Ya tabi..Saçların beyazladığında hemen boyuyorsun." Gülerek salona geçti Barış. Zeynepte aynanın kenarından çekilip oğlunun peşinden gitti.
"Bak sen soba istiyorsun." diyerek oturdu oğlunun karşısına. "Bugün Balım kendisi geldi." Barış, elini alnına koydu.
"Ben..unutmuşum onu." Oğlunun bu sözüne sinirli bir bakış attı Zeynep.
"Unutmuşsun..öyle mi? Hani sen kardeşini hep alıp eve getirecektin?"
"Tamam anne ya." diyerek ayaklandı. "Ama benimde işlerim olur dimi? Hep böyle olacak değil." Hemen annesine doğru eğildi ve fısıltılı bir şekilde konuştu. "Hem unutma, o 18 yaşında." diyerek hemen odasına gitti. Zeynep ise, arkasından gülmekle yetindi.
*

Duştan çıkıp hemen seçtiği giysileri üzerine giydi. Annesinin önceden söylediğini uygulamak için odasından çıkarak merdivenlere doğru ilerledi. Merdivenleri yavaş yavaş indi. Ne kadar geç o kadar zaman diye düşündü ve salona doğru ilerledi merdivenlerden inmesi bitince. Salona girdiğinde annesinin elinde bir gazete ile koltukta oturduğunu gördü. Hemen onun karşısındaki tekli koltuğa oturdu Mira.
"Evet anne. Seni dinliyorum." dedi. Annesi Seval hanım, kızının önüne elindeki gazeteyi koydu.Mira, annesine bakarak gazeteyi aldı eline ve ilk sayfaya baktı. Gördüğüyle gözü açıldı bir anda. Gazete de yazanı sesli bir şekilde okudu.
"Ünlü oyuncu Seval Bıçakcıoğlu'nun ve Mira Holdingin Genel Yönetim Kurulu Başkanı Ünal Bıçakcıoğlu'nun biricik kızları Mira Bıçakcıoğlu dün gece medyaya böyle yansıdı."
"Yuh yani ya." diye bağırdı salonun içinde. Dün gece kendisini aldatan sevgilisiyle feci bir şekilde kavga etmişti. Ve bunu medya görüntüleyip gazetelere yazmıştı. Seval hanım hemen yerinden kalkıp kızının yanına gitti.
"Sakin ol. Sakin. Heyecan yok. Ben aradım merak etme."
"A-ma na-sıl sa-kin olayım an-ne." Çok zor nefes alıyordu.
"Kızım sakin ol. Astım hastasısın."
"Yeter. As-tım hasta-sıyım di-ye ba-na her şeyi yas-akla-dınız. Ben de her-kes gibi bisiklete binmek, parkta oynamak, spor yapmak her şeyi yapmak istiyorum. Yüzmek istiyorum." İçindekileri birbir kusmuştu annesine. Aslında hiç yoktu bunlar ama bugün yaşadığı heyecan ona iyi gelmişti.
"Kızım, otur şuraya, ilacını getireyim hemen." diyerek kızının koltuğa oturmasını sağladı. Mira, annesinin karşısında zor nefesler alıp veriyordu. Daha doğrusu hiç nefes almıyordu. annesinin ağzına koyduğu astım ilacının fıslamasıyla içine çekti. Sonra derin bir nefes alıp verdi Mira. Seval hanım ise ilacı masanın üzerine koyup kızına sarıldı sımsıkı.
"Her şey bitecek kızım. Her şey." dedi teselli edercesine. Mira'nın ağzından ise fısıltılı bir şekilde cümleler dışarı çıktı.
"Bitti zaten anne. Bugün benim yeni başlangıçımdı. Ve yeni hayat başlıyor." Seval hanım, kızının yüzüne baktı. Sonra saçlarını okşadı kızının. Küçükken olduğu gibi..
*

"Oğlum nereye gidiyorsun?" dedi Zeynep hanım oğlunun üzerine montunu giydiğini görünce. Barış, montunun fermuarını çekip annesine döndü.
"Balım'dan özür dilemeye gidiyorum anne. En azından haber verebilirdim ona, ama eşeklik var ya bende, unuttum." dedi. Zeynep hanım ise oğlunun bu haline gülümsedi.
"Tamam.Selam söylersin benden."
"Tamam." diyerek çıktı evden. Balım'ın evinin kapısının önünde durdu ve zile bastı.

BALIM'IN ELİNDEN

"Zilin çalmasıyla hemen yattığım yataktan kalktım. Anlaşılan bugün bana uyku yoktu. Hemen merdivenlerdenindim. Gözlerimdeuykunun bırakmış olduğu sersemlik vardı. Gerçi uyuyamamıştım ya. Uykuya dalsamzilçalıyorbir şeyleroluyor yani. İllaoluyor. Hemen kapıyı açtım. Kim olduğuna bakınca karşımda duran Barış'ı farkettim.
"Günaydın küçüğüm?"
"Gelsene içeri." dedim. O da girdi içeri. Hemen salona geçip oturdu.
"Ben yüzümü yıkayıp geliyorum hemen." dedim ve hemen lavaboya girdim. Yüzüme sert bir su çırptım. Yüzümü kurulayıp Barış'ın yanına gittim.
"Özür dilerim bugün seni alamadım." Gülümsedim ona karşı. Kızgın değildimki ona karşı. Zaten hiç olamıyordum da. Onunla vakit geçirince içimde bir şeyler oluyor. Ne bileyim, böyle içinde ona karşı bir şeyiç güdüsü olur ya. Veremiyorum ismini.
"Sorun değil Barış abi. Hep böyle olacak değil ya. "
"Ne anlayışlısın sen öyle." diyerek gülümsedi. Sonra masadaki gazeteyi aldı almasına ama gözlerinde oluşan ışıldı beni korkutmaya yetmişti. "

YAZARIN ELİNDEN

"Ayhan." diye bağırdı Zeynep. Ayhan, tam kapıyı açacakken sesedoğru döndü. Karşısında Zeynep duruyordu.
"Efendim." diyerek karşılık verdi.
"Bence içeri girmen için erken." dedi. Ayhan, anlamsız ve sorgulu bakışlarıyla Zeynep'e baktı.
"Nedenmiş o?"
"Abi-kardeş vakit geçirsinler." diyerek Ayhan'a doğru ilerledi ve koluna girerek çekiştirdi. "Bizde sahilde biraz yürüyüş yaparız." Ayhan mecburen gitmek zorunda kalmıştı. Yanındaki kadından kurtulmak çok zordu. Yanındaki kadının kendisinden nefret etmesi gerekiyordu. Eskiden ona karşı bir şeyler hissediyordu ama karısını da yarı yolda bırakamazdı. O aşk dolu evlenmişti karısıyla. Yaptığı bir yanlışlıktan bir oğlu olmuştu.

BALIM'IN ELİNDEN

"Aniden ayaklandı ve gazetede yazanı sesli bir şekilde okumaya başladı.
"Ünlü oyuncu Seval Bıçakcıoğlu'nun ve Mira Holdingin Genel Yönetim Kurulu Başkanı Ünal Bıçakcıoğlu'nun biricik kızları Mira Bıçakcıoğlu dün gece medyaya böyle yansıdı."
"Ne oluyor Barış abi?" diyerek yanına gittim.
"Bu Mira." dedi resime bakarken. Ben de baktım resime. Sarışın, mavi gözlü bir kızdı. Tanıdık geliyordu bana. Ama nerden tanıyordum ben bunu? Hafızamı zorladım. Bu..bu restauranddaki kızdı. Alıcı gözle baktığım kızdı. Gazeteyi fırlatıp oturdu yerine.
"O kızın adı Mira mıymış?" dedim yüzüne bakarken. Oda bana çevirdi gözlerini.
"Tanıyor musun?" Yüzüme baktı.
"Tanımıyorum ama..hani sana geçenlerde bahsettiğim kız vardı ya.. Alıcı gözle bakmamla suçlamıştın.. İşte bu kız o." dememle kahkaha patlatması bir oldu.
"Ne tesadüf ama."
"Bir dakka, sen tanıyordun o kızı ve bana oyun mu oynadın?é diyerek sinirle baktım. Gerçi çok saçmaydı tahminim amane yapalım.
"Hayır. Bu sabah tanıştık."
"Nasıl?" dedim, şaşkınlık içerisindeydim şu anda.
"Bugün dersime çok vardı ve bende sahilde biraz yürüyüş yaptım. Dalgındımda biraz. Rastgele bir taşın üstüne oturdum. Sonra bir ses geldi kulağıma, ağlama sesi. Sonra farkettim, bir kızın yanına oturduğu. Kalkacaktım ama ağlayan kızı da yalnız bırakamazdım. 'Bence ağlamak hiçbir şeye fayda etmiyor sarı kız.' dedim. Oda yaşlarını silerek bana baktı. Adını söyledi. 'Mira ben. Sarı kız deme.' diye. Ben de her tanımadığın kişiyeadını mı veriyorsun sen dedim. Öyle böyle derken bisiklet kiralamaya gittik. Tam binecekken bana 'ben bisiklete binmesini bilmiyorum' dedi. Şaşkınlık içerisinde öylece bakakaldım ona. Meğersemhastaymış. Astım hastası. Annesi, her şeyi yasaklamış ona. Yani çocukluğunu yaşayamamış. Denedin mi dedim, hayır dedi. Ozaman denemeden ne olacağını bilemezsin dedim kabul etti ve sahile doğru sürdük bisikletleri. Ona bisiklete binmeyi öğrettim. Çok eğlendi. Ara sıradurduk işte, dinlenmesini sağladım. Böylelikle hiçbir şeyolmadı. Onunla vakit geçirirken dersim olduğunu dahi unutmuştum."
"Beni de tabi." diyereksözünü kesmiş oldum. Ama o bana aldırış etmedi ve devametti cümlelerine.
"Bunları yaptığıma ben bile inanamıyordum. Zaman çabuk geçmişti. Evine doğru bırakmak istemiştim ama izin vermedi. Hatta hayran olduğum oyuncunun kızı olduğunu bile söylemedi. Soyadını söyleseydi belki bir akrabalığınız var mı diye sorardım. Ama işte."
"Kız da senin gibi ve benim gibi aldatılmış." dedim. Gazeteyi okumuştum o anlatırken. "

YAZARIN ELİNDEN

"Benim niye haberim olmadı?" dedi en sonunda Ayhan.
"Sana ulaşmak mümkün değildi Ayhan. Zar zor ulaştımsana ve şu anda buradayım. Ne değişecek ki?"
"Mezarı nerde?" diyerek Zeynep'e doğru döndü.
"İzmir'de." diye cevap verdi.
"Kızım sizde kalabilir mi birkaç günlüğüne?"
"Tabi ki Ayhan. Da, İzmir'e mi gideceksin?"
"Evet. Görmem lazım. Bilmem lazım nerde olduğunu? Böylelikle kızıma daha rahat söyleyebilirim. Artık bu nasıl olacaksa." diyerek başını rüzgara doğru çevirdi.
"Merak etme. Ne zaman gideceksin?"
"Yarın izin alırım. Akşam giderim."
"Kızına ne söylemeyi düşünüyorsun?"
"Düşünürüm bir şeyler. Sen kızıma bak yeter."
"Merak etme sen." diyerek kolunu sıvazladı.


BALIM'IN ELİNDEN

"Eğlendik, hatta oyun bile oynadık. Maç yaptık Tv'de. Ama malesef Barış abim kazandı. Ustası karşımda ve ben yeneceğim diye hayaller kurarım zaten. Öyle böyle geçti zaman işte. Akşamolmuştu ve o da gitmişti. Gitmeden önce yemek yaptı. Aç bırakamam seni demişti. Evin sahibi benim ve benim aç bırakmamam gerekirdi. Neters bir şey. Very Happy Neyse o evine gitti, bende etrafı toparladım. Bulaşıkları makineye dizip kapattıp kapağını. Hemen odama çıktım. Ne zaman üzgün olsam birileri gelip beni mutlu ediyor. Ozaman yalnız olduğumu hissetmiyorum. Pencereye geçtiğimde babamı Barış abinin annesi Zeynep ile gördüm. Vedalaşıyorlardı. Ne güzel komşuluk iletişimleri. Very Happy Pencere kenarından ayrılıp yatağa attım kendimi. Bu sefer gerçekten yorgun hissediyordum kendimi. Kötü şeyler geçirdim, iyi şeylerle avundum. "

15.BÖLÜM SONU
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Dert Ortağım; ŞAŞA
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ÖzgüN SenaryolaR :: Özgün Senaryolar :: Romantik-Komedi-
Buraya geçin: