ÖzgüN SenaryolaR
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

ÖzgüN SenaryolaR

Buradan aklınızdaki, yazmış olduğunuz senaryolarınızı paylaşabilir ve senaryolar üzerinden yorum yapabilirsiniz...
 
AnasayfaKapıGaleriLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Başka Dünyalar

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
sukrupolat
Acemi Senarist
Acemi Senarist
sukrupolat


Mesaj Sayısı : 14
Kayıt tarihi : 12/12/12

Başka Dünyalar Empty
MesajKonu: Başka Dünyalar   Başka Dünyalar Icon_minitimePerş. Ara. 13, 2012 4:50 pm

Başka Dünyalar-Tanıtım

Steve 15 yaşında kendi halinde ailesiyle yaşayan bir çocuktur.
Huzurlu ve güven duyduğu dünyasından bir gün okul
dönüşü garip bir olay sonucu hiç bilmediği, kendi
dünyasına çok benzeyen bir yere düşer. Neler
yapacağını ve yeni fantastik bu dünyayı gelin beraber keşfedelim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sukrupolat
Acemi Senarist
Acemi Senarist
sukrupolat


Mesaj Sayısı : 14
Kayıt tarihi : 12/12/12

Başka Dünyalar Empty
MesajKonu: Geri: Başka Dünyalar   Başka Dünyalar Icon_minitimePerş. Ara. 13, 2012 4:51 pm

1. Bölüm

Steve metro istasyonundayken uyuyacak gibi oluyor, fakat İngiliz
Edebiyatı ödevini hatırlayınca uyumaması gerektiğini anımsıyordu.
Daha geçen hafta taşındıkları yeni evlerinin nerde olduğu sürekli
karıştırıyordu. Bir önceki gün evlerinden 2 km kadar uzaktaki
tekstil fabrikası o yanlış sokaklara girme silsilesini yaşarken
karşısına çıkmıştı. Bekçi köpeklerinden elbisesini paçavraya
çevirmeden kurtulmuştu. Fakat bir sonraki yanlış sokağa girme
silsilesi, kurtulduktan hemen sonra gelmişti. Onların evi, genellikle
burjuva kişilikleri olan zengin kişilerin evlerinin yanındaydı. Aynı
sitede olmalarına rağmen sitedekiler onlara hep dalga geçici
ve itici bakışlar atarlardı. Çünkü onların maddi durumu orta
gelirliydi. Bu siteye girmelerinin sebebi azmiyle New York'un
dev pazarlama şirketlerinden birine personel olarak yerleşen babasıydı.
(...)
Hem Kaybolmasının nedeni birbirine bitişik aynı düzendeki yan
yana duran tel örgülerle çevirili olan sitelerdi. Ve böyle bir ortamda
çok şatafatlı olan "GreenCastle"(Sitelerinin ismi) bile çok zor bulunuyordu.
Sitelerin dışı pek teki olmadığı için sokaklarda geçen arabalar dışında pek "canlı"
bulunmazdı. Steve de arabaları durdurup adres sormak isteyeceğinde
kimsenin durmayacağını çok iyi biliyordu. Şimdiye kadar başına
bir şey gelmemişti fakat uykulu da olmasına rağmen eve normalinden
1 saat geç girmesi de cabasıydı. Annesinin de babasının da onun
okul çıkışlarında işte olması gıcık ediyordu. Okulda toplu taşıma
araçlarını kullanan nadir kişilerden biriydi. O yüzden genellikle
okuldan en son çıkan olmak için kendini ağırdan alırdı. Düşüncelerine
dalınca bir önceki metroyu kaçırmıştı, her zamanki gibi. Doğal olarak
biraz sonra iş çıkışı yüzünden metro istasyonu yine de doluydu. Sonra
megafondan monoton ve bir o kadar da canlı ve gür bir ses gelecek
trenlerin zamanlarını açıkladı:
"Sayın yolcularımız! Syracuse-Rochester-Buffalo treni 5 dakika,
Binghamton-Scranton-Newark treni 10 dakika, Cleveland-Lorai-Detroit
treni 30 dakika sonra istasyonumuzda olacaktır. Hamilton, toronto
veya Cornwall'a gitmek isteyenler Cleveland-Lorai-Detroit trenine
binerek Detroit'ten aktarmayla gidebilirler. Herkese iyi günler ve
iyi yolculuklar dileriz - New York Station"
(...)
Metro geldiğinde koşarak binmeyi denedi fakat ona tekme atan,
omuz atan ve önünü kapatan işçi ve memur seli yüzünden içeri
ilk giren kişilerden olamadı. Her zamanki gibi metroda oturacak
yer yoktu ama sonuç olarak New York'taki metrolarda yer
bulmak şansın göbek adıydı. Kapılar kapandığında metro
hareket etmeye başladı. Makinistlerin durumunu bilmiyordu
fakat sıkışık duran insanların arasında oksijensizlikten,
çıkan fazla karbondioksit hem boğucu sıcak bir hava
yaratıyor hem de nefes almayı zorlaştırıyordu. Binghamton'da
durduklarında Steve'ye göre ona gıcıklık olsun diye
önündekiler hep dışarı çıkmaya çalışıyorlardı. Ve üstüne
çıkmayı da ihmal etmiyorlardı. Kapılar kapandığında artık
biraz da olsa rahat bir nefes alınabiliyordu. Ama metro içinde
hakim olan mide bulantısı yapan ter kokusunun değeri
hala düşmemişti. Metro yer altından yukarı çıkarken günün
aydınlık olduğunu ama yağmur yağacağını anlamıştı.
Megafondan programla oluşturulmuş kayıttan tiz tanıdık
bir cümle yükseldi:
"Next Station : Scranton(Sonraki Durak: Scranton)"
2-3 dakika sonra istasyona varacağını bilmesine rağmen
Steve, yorgunluğunu belli etmeyen bütün gün av
bulamayıp avını dikkayle bakan hiddetli bakışını etrafta
gezdirmeyi sürdürüyordu. Yorgunluğunu azaltmak
için gözlerini biraz da olsun kapatmayı düşündü.
Kapattı fakat açtığında Scranton'da olduklarını
ve kapının kapanmak üzere olduğunu görünce zar
zor dışarı çıkabildi. Yürüyen merdivenden hızlıca çıkıp
eve doğru hızlıca koşmaya başladı. Tekin olmayan
sokaklarda İlerlerken birden boşluğa düşmeye başladı.


Kitap havasında olduğu için 1. bölüm birazcık sıkıcı olmuş
olabilir, fakat 2. bölümde fantastik ve süper bir bölüm sizi bekliyor...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sukrupolat
Acemi Senarist
Acemi Senarist
sukrupolat


Mesaj Sayısı : 14
Kayıt tarihi : 12/12/12

Başka Dünyalar Empty
MesajKonu: Geri: Başka Dünyalar   Başka Dünyalar Icon_minitimePerş. Ara. 13, 2012 4:52 pm

2. Bölüm

Önemli
-Hiçbir argo veya küfür içermez.
-Yaş sınırı yoktur.
-Her türlü yoruma açıktır.
-Gerekli bulunursa silinebilir.

Hikayedeki bilinmeyen terimler
Swamp:Diğer gezegenin ismi.
Fikir Akılcı: Onların gezegenlerindeki ajanlar.
Tenvar: İnsan uzuvlarına sahip Swamp gezegenindeki bir canlı.
Vekil: Çeşitli yeteneklere sahip Vezirden bir alt kişiler.

2. Bölüm

Steve on beş Saniye civarı düşüş yaşamıştı fakat
gözünü açtığında başı döndüğü, gözünü
kapattığında midesi bulandığı için
kötü bir düşüş olmuştu. Çok yüksekten düştüğü için yere
inince parçalanacağı gerçeği onu korkuya daha
çok itiyordu. Sonunda etraf biraz aydınlandıkça
çok yüksek ağaçların bulunduğu bir ormana
düştüğünü farketmişti. Düşüşün bir ağacın üstüne olmayacağı
onun için hiç ama hiç rahatlatmayan şeylerden biriydi.
Farklı bir yönden düşününce The Walking Dead'deki
zombilere yemek olabilirdi. Bunu düşününce yüksek
bir yerden düşerken ağzımızı açmamanın ve kahkaha
atmamanın sağlıklı olacağını farketti. Yere deymeden
hemen önce birden havada kaldı. Görünmez bir yatağa
mı düşmüştü? Ayağa kalkınca biraz önce onu havada tutan
etkinin kaybolduğunu farketti. Ormanı görünce Star Wars'a
benzetti. Belki ağaçların arasından Car Car çıkabilirdi.
Nereye gideceğini bilmiyordu. Ağaçların kenarlarında
herhangi bir yeşillik bulamadı. Kafasına göre bir yönde
ilerlemeye başladı. Yürürken ağaçlara da bakıyordu.
Bir ara ağaçların arasından bir gölge geçti. Steve de yanıltıcı
bir ışık veya Phantom (Kızılmaske) olduğunu düşündü. Bu tam
Ten Ten'e göre bir işti. Gülmekten karnına ağrılar giriyordu.
Ona göre bu bir şaka programıydı. Ama bu kadar dekor ve gerçekçilik büyük
bir uğraş olmalıydı. Birazdan ağaçların arasından CNN'den bir
muhabir ve kameraman çıkması olağandı. Muhabir canlı yayına aktaracaktı:
"Dünyanın en iyi dekorlu ve en çok yatırım yapılan kamera
şakasına canlı yayında giriyoruz"
Tabii ki böyle bir şey olmamıştı ve olmayacaktı. Sonra aklına
annesini aramak geldi. Telefonunu çantasından çıkarıp
annesini aramaya çalıştığında şebekenin çekmediğini de öğrendi.
Şarjı da kısa süre içerisinde biteceğe benziyordu. Şarjı bitince
ailesine hiçbir şekilde ulaşma ihtimali kalmayabilirdi. Tam telefonu
çantasına koyacakken kafasına çok sert bir şeyle vuruldu.
(...)
Lincoln muhafızlarıyla taht odasındaki kralın yanına giderken
ormanda yakaladıkları garip görünüşlü canlıyı düşünüyordu. Muhafızın
elinde tuttuğu, canlının eşyaları sürekli kafasını irdeliyordu.
Kralın taht odasına gelince kapıyı tıklattı ve garip canlının
eşyalarını tutan muhafızla beraber içeri girdi. Kral sorgular bir gözle baktı.
-Yüce Fernando, önünde eğiliyorum.
-Söyle bakalım, Komutan Lincoln!
-Efendim Gizli Ormanlarda düzeyli garip alet edevatları
bulunan küçük yaşlarda olduğunu tespit ettiğimiz bir canlıya rastladık.
Fakat görünümü bize benzeyip duyu uzuvları tenvarlara benziyor.
-Kimlik taraması?
-Swamp dünyasında herhangi bir ülkenin vatandaşı değil. Fikir Alıcı
özel taramasını da yaptım fakat sonuç yok.
-Eşyalarının gelişmişlik düzeyi?
Lincoln hemen cevap veremedi, çünkü düşünceleri kafasını
yanıltıyordu. Asıl gerçek düşündükleriyle kesişiyorsa krallıklarının
çok az ömrünün kaldığı kesindi.
-Efendim, yönetimini yaptığım Dünya gezegeninden eşyalar.
-Eşyaları getirin!
Muhafız Steve'in eşyalarının bulunduğu kutuyu krala verdikten
sonra Lincoln'un işareti ile dışarı çıktı. Muhafız demir kapıyı
kapattıktan sonra Lincoln krala dönüp endişeli bir şekilde
konuşmaya başladı:
-Efendim çok uzun zaman önce dünya ile Swamp arasında açılan ve
insanların başına kötü sonuçlar açan hazırlıksız beliren kapı o dönemin
on iki vekili,Kralı ve reşit oğlu tarafından zor kapatılmıştı. Kapı
kapatılmıştı fakat iki vekil de öldürülmüştü. Bizim şu anda dört
vekilimiz sizin ise reşit olmayan bir oğlunuz var. Eğer kapı tekrar
açıldıysa kapıyı kapatmamız imkansız olacak. Kral sakalını
sıvazlayarak düşündü. Kral, Lincoln ve Başveziriyle birlikte
bulunduğu taht odasında ikisine de yüksek sesle emretti:
-Tüm vezir, vekil, kumandan ve komutanlar büyük toplantı odasına gelsin!
(...)
Steve uyandığında loş ışıklı bir hapishanede olduğunu farketti.
Tabii ki hapishane olduğunu farketmesi için açık sandığı kapıdan çıkmaya
çalışırken birden beliren düşük voltaj yüklü mavi demirlerin onun
canını yaktıktan sonra olmuştu. Elektrik onu uyandırmaya yetmişti.
Ceplerini aradı fakat bomboştu. Arkasına bakınca çantasını da göremedi.
Mavi demirler gidince dışarıya bakmaya çalıştı. Uyuyanlar, sayıklayanlar
ve kendini yaralamaya çalışan elbisesi paçavraya dönmüş insanlar
vardı. Kendi de onlar gibi burada delirecek miydi? Sonra ışığın geldiği
tarafa baktı. Saw'daki(Testere) gibi işkence düzeneklerini gördü. O zaman
aklına geldi ve diğer insanlara dikkatli bakınca işkence izlerini gördü.
Sanki onlarda bir değişiklik vardı. Burunları çok dik, kulakları kepçe
ve japonlara benzer çekik gözleri vardı. Bir mahkumun duvarlara
vurduğu kaşık sesi arasında işkence yapılan bir mahkumun acı çığlıkları
duyuluyordu. Steve kaçacak bir yer bulmaya çalıştı. Sadece iki buçuk metre
kadar bir yükseklikte hava almaya yarayan boşluk vardı. Yüksek ihtimalle
orada da görünmeyen demirlerden vardı. Gözleri Prison Break'teki Miachel'i
aradı ama bulamadı. Burası onun çok komiğine gidiyordu, birazdan
bir federal ajan gelip ona sorular soracaktı. Steve gülünce diğer hapistekiler
pür dikkat ona bakmaya başladılar. Yüksek ihtimalle onun da delirdiğini
düşünüyorlardı. Steve'in uykusu yoktu fakat oturup beklemekten
başka çaresi de bulunmuyordu.
(...)
Büyük toplantı masası dolarken baş köşede oturan kral gittikçe
sabırsızlanarak uyuşturucu düşkünü misali fularıyla ve elbisesinin
çeşitli yerlerindeki iplerle sökercesine oynuyordu. Bir türlü
eli boş durmuyor ve rahat olamıyordu. Daha altı kişi eksik olmasına rağmen:
-Kapıyı kapat, muhafız! dedi.
-Ama efendim...
-Kapat!
Kral ilk önce önünde açık duran haritaya baktı sonra herkesin
gözlerini teker teker süzdü. Bazıları gözünü kaçırıp duvardaki
tabloları ve eşyalardaki muntazam işlemeleri inceler gibi yapıyordu.
Kral tam sözüne başlayacaktı ki salonda bulunmayan altı kumandan da
izin alarak girdi. Kral pelerinini düzeltti ve boğazını temizleyerek sözüne başladı:
-Çoğunuz sizleri buraya çağırmamın nedenini biliyorsunuzdur. Bilindiği üzere
bin yıl kadar önce halkımıza büyük belalar açan
Never Close Door(Hiç kapanmayan kapı) krallık tarafında güç
bela kapatılmıştı. Ve bizim o zamana göre eksikliklerimiz var.
Kral sekiz vekil eksik olduğu için salonda bulunan kırk iki kişinin yüzüne tekrar
baktığında bu sefer çoğunun yüzünde hüzün ve korku gördü.
Gövde zırhını takarken sözüne devam etti:
-Bundan bir önceki gibi açılan kapı kısa zamanda halkı isyana sürükleyecektir.
Şimdi haritada kumandanların, komutanların ve vezirlerin güvenliği
sağlayacağı yerleri açıklıyorum. Beş Komutan - dört kumandan ve bir vezir
gizli ormana, aynı sayıdaki kişiler Trevor'ın karlı dağların etrafında
asker konuşlandırdığı bölgeye, yine aynı şekilde on kişilik başka bir
grup bereketsiz topraklara ve başka bir grup ise bilge dağlar tarafına
gidecektir. Bir vezir ve Başvezir yanımda kalacaklar. Gidecek kişilerin
isimleri ve gidecekleri yerler daha sonra açıklanacaklar. Bir şey
söylemek isteyen var mı?
-Ben, efendim.
-Evet, Lincoln!
-Efendim, ne zaman yolculuğa çıkacağız ve yakaladığımız... o
çocuk mu ne... işte o ne olacak?
-Öncelikle 2 gün sonra yolculuğa çıkacaksınız Lincoln, aynı zamanda
senin grubuna Avcı Alice'i de ekleyeceğim. Çocuğa gelince...
Sorgulayıp öldürün!


Bu bölüm uzundu fakat inşallah beğenmişsinizdir:)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sukrupolat
Acemi Senarist
Acemi Senarist
sukrupolat


Mesaj Sayısı : 14
Kayıt tarihi : 12/12/12

Başka Dünyalar Empty
MesajKonu: Geri: Başka Dünyalar   Başka Dünyalar Icon_minitimePerş. Ara. 13, 2012 4:53 pm

3. Bölüm

Steve verdikleri lapa gibi yemeği midesi bulanarak yerken sırf yemekleri yüzünden
bir hapishaneye düşmeyeceğine yemin etti. Burada sıkıntıdan öleceğini
düşünüyordu. Aşırı hiperaktivitesi bu seneye göre azalmıştı fakat bu
haftalıkta çok sıkılınca hiperaktivite artıyordu. Hapishanedeki sesleri
dinlemek de işkence üstüne işkence idi. Birden yanına taş benzeri
bir cisim düştü. Yukarı bakınca boşluğun olduğu yerde çok güzel
bir kızın yüzünü gördü. Kız, Steve'den en fazla birkaç yaş büyük
olmasına rağmen yüzündeki savaş izleri ve yaşına göre fazla
ağarmış gözleri kızı daha yaşlı gösteriyordu. Steve yine de
kızdan hoşlanmıştı... gibi. Duvara yaklaşan Steve:
-Ne istiyorsun?
-Sana yardım etmek.
-O nasıl olacakmış?
-Sana kısaca özetlemek
istiyorum. Çok uzun zaman önce sizin dünyanız ve bizim
gezegenimiz olan Swamp arasında sizlerden bazılarını
Swamp'a getiren bir kapı açıldı. Bu kapı sürekli yer
değiştiriyor ve herkesin başına bela açıyor. Kapı
kapatılmıştı fakat senin gelmenle kapının tekrar açıldığını
anladık. Aslında kapıdan gelenleri etkisiz hale getirirsek
sorun kalmazdı diye düşündük fakat dünyayı biz
yönetmemize rağmen sizler bizim gezegenimizde normalinden
çok fazla bir güce sahip oluyorsunuz. Yüksek ihtimalle
çarptığın hapis kapısı sana çok az bir voltaj yüklü
gelmiştir fakat hayır, duvarın yukarısına bakarsan
yüz voltaja ayarlanmış olan makineyi görürsün.
Steve kapının yukarısına bakınca nasıl farketmediğini
düşündüğü makineyi gördü.
-O zaman demirleri bükerek buradan kaçabilirim!
-İşte biz bunu istemiyoruz. Hem başına bela da açmış
olursun. Ben komutan Lincoln ile konuşacağım.
Kapının açıldığını kısa sürede duyacak ve isyan
edecek halkı durdurmaya yardım etmeyi
kabul edersen kapıyı kapatırken seni de geri göndereceğiz.
-Ya kabul etmezsem?
-Öldürüleceksin, tabii sonucu kesin sorgundan sonra!
-Peki, sorguda sizin teklifinizi kabul edeceğim. Bu
arada benim adım Steve, senin?
-Alive, avcı Alice!
(...)
Başvezir Falculon önceki akşamdan kalan
yağmur sularının biriktiği varoş sokaklarında yürürken
sürekli arkasına bakarak onu takip eden biri olup
olmadığını kontrol ediyordu. Bütün evlerin pencereleri
kapalıydı, burada biri öldürülse kimsenin haberi
olmayacaktı, onların istediği de buydu galiba. Şehrin
sonuna gelirken otuzaltıncı sokağın sonundaki evin
kapısını üst üste beş kere tıklattı. Kapıdaki sürgü
çekildi, hemen sonra da kapı açıldı. Başvezir evin
yukarısına çıkarken ahşap ve eski merdivenlerini
gıcırdatarak çıktı. Merdivenden çıktıktan sonra
holün sonundaki odaya girdi.
-Söyle bakalım, Falculo!
-Efendim size bazı haberler getirdim.
Kapıyı kapattı ve siyahlar içindeki hiç görmediği
efendisinin karşısına geçti. Bu adama hizmet etmesinin
nedeni adamın yeni bir krallık kurup Falculon'u kral
yapacağı içindi. Şimdilik başvezirdi... şimdilik!
-Efendim Dünya ile Swamp arasındaki belalı
kapı açıldı. Kral 2 gün sonra ülkenin dört bir yanına
ordular gönderecek.
Efendisinde huysuzluğunu belli eden belli belirsiz
bir kıpırdama farketti.
-O zaman elimizi sıkı tutmalıyız, bir an önce öldürmeliyiz!
(...)
Steve sabırsızca beklerken Alice'in (Tabii gerçek adı
buysa) onu kandırdığını düşünmüyor değildi. Tam
belli bir kanıya varacakken mavi demirler birden
belirip yukarı doğru kayboldular. İçeri Alice
ve yanında uzun boylu, kısa sakallı, dağınık
gür saçlı, bir askerin kıyafetine benziyen
üniformalı bir adam girdi. Steve'i çabucak
yerden kaldırıp dışarı kontrol ettiler. Hemen
sonra dış kapıya doğru hızlı adımlarla ilerlemeye
başladılar. Kapıya geldiklerinde nöbetçi:
-Efendim, sorgu odasına götürmeyecek misiniz?
-İdama götürüyoruz, asker!
Steve korkuyla adamın yüzüne baktı. Adam:
-Merak etme sen. Seni krala gözükmeden
kışlaya götürmeliyiz.
Hızlıca merdivenleri çıkarak daha uzun
olsa da kışlaya uzak olan saray misafir çıkışına
giden Arka yoldan devam ettiler. Sarayın dışına
çıkıp Misafir çıkışına doğru giderlerken
kralın tanıdık sesi:
-Orada neler oluyor!?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Başka Dünyalar
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ÖzgüN SenaryolaR :: Özgün Senaryolar :: Fantastik Senaryolar-
Buraya geçin: